Yazı: Burçin Öztınaz
Çocuğunuz kıyafetlerinin etiketlerini kestirmeden rahat etmiyorsa, AVM’lerde huzursuzlanıp ağlıyorsa, kokulara karşı aşırı duyarlıysa, ‘yüksek hassasiyetli’ bir çocuk olabilir. Yüksek hassasiyet, fark edilmediğinde kişinin hayatında pek çok soruna yol açabilecek kadar önemli bir konu. İleride çekingenlik, başarısızlık korkusu, depresyon ve kaslarda ağrıya neden olabilen bu durumu yakından tanımak için önce mini testi çözün!
Aşağıdaki cümleleri okuyunve çocuğunuza uyanları işaretleyin.
• Gürültülü yerleri sevmez. Böyle ortamlarda huysuzlanır veya yaramazlaşır.
• Kolayca irkilir.
• Şaşırtıcı sürprizlerden pek hoşlanmaz.
• Yüksek bir adalet duygusu vardır.
• Azarlama ve paylama yerine nazik düzeltmelere ve önerilere daha iyi cevap verir.
• Her çeşit aykırı kokuyu fark eder.
• Zeki bir espri anlayışı vardır.
• Sezgileri kuvvetli, içgörüsü yüksektir.
• Heyecanlı bir günden sonra veya arkadaşlarıyla çok koşturup, oynarsa uykusu kaçar, sakinleşmesi zorlaşır.
• Kıyafeti ıslandı, kumlandı veya kirlendiyse üzeri değişene kadar rahat etmez, size de rahat vermez!
• Anlayışlıdır. Arkadaşlarını, diğer insanları önemser.
• Ağrı eşiği düşüktür.
• Evdeki yeni bir eşya veya saçlarınızdaki renk değişimi asla dikkatinden kaçmaz. Minik değişiklikleri bile kolayca fark eder.
• Dar çamaşırlar, etiketler onu rahatsız eder.
• Küçükken zorlu bir hastalık veya travma geçirmiş olabilir.
Bu cümlelerden en az sekiz tanesine evet yanıtı verdiyseniz çocuğunuz yüksek hassasiyetli olabilir.
‘Işık Çağı Çocukları’ kitabının yazarı Şebnem Özkan, yüksek hassasiyet konusuna kitabında genişce yer vermiş. “Bu konu ülkemizde pek bilinmediği için bazı ebeveynler ve eğitimciler bunun çocuğun şımarıklıkları olduğunu zannedebiliyorlar” diyen Özkan’la bu tablo hakkında konuştuk.
Yüksek hassasiyet ne şekillerde kendini gösteriyor?
Genellikle başkalarının duygu ve düşüncelerine çok duyarlı oluyorlar. Çok çabuk alınıp, küsebiliyorlar. Anne veya baba endişeli, depresif, agresif ise bundan çok etkilenebiliyorlar. Aslında gayet sosyal olabilen ve arkadaşlarıyla iyi geçinen bu çocuklar, yeni arkadaşlıklar konusunda pek girişken olamıyorlar. İlk adımı muhakkak bir başkasının atmasını bekliyorlar. Desteklenmezlerse özgüveni düşük, sessiz, hakkını savunamayan insanlar oluyorlar. Hassasiyetler kendilerini fiziksel olarak da gösteriyor. Örneğin bu çocuklar alerjilere daha yatkın oluyor. Çabuk yorulup, çabuk acıkabiliyor, bu sebeplerden ötürü de bazen sinirli ve huysuz olabiliyorlar. Bu gibi durumları yetişkinler genellikle anlayamıyor ve onların şımarıklık yaptığını düşünebiliyorlar ama hassasiyetleri olan çocuk aslında gerçekten mutsuz ve zor durumda olabiliyor.
Bu hassasiyetler neden kaynaklanıyor?
Kişinin sinir sisteminin etrafındaki uyaranları daha fazla algılamasından kaynaklanan bir durum. Dünya üzerinde nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini etkiliyor. Bu pek de az bir oran değil! Bu yüzden anne-babalar çocuklardaki yüksek hassasiyet olasılığına ve belirtilere dikkat etmeliler. Çünkü doğru yönetilmeyen hassasiyetler ileride daha zor durumlara ve bazı hastalıklara yol açabiliyor.
Bu durum çocukların ve anne-babaların hayatında ne gibi zorluklar yaratabilir?
Bu konu ülkemizde pek bilinmediği için ebeveynler, eğitimciler bunun çocuğun şımarıklıkları olduğunu zannedebiliyor. Çocuğun duruma alışması ve kuvvetlenmesi için “Alış artık bunlara. Mızırdanmayı kes. Bir daha dene bakalım” gibi telkinlerde bulunabiliyorlar ama aslında bu telkinler durumu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramıyor. O esnada çocuğa farklı şekillerde davranmak gerekiyor. Bu yapılmadığında çocuk giderek daha da huysuzlaşıyor veya bazen de iyice mutsuz olup tamamen içine kapanıyor. Ayrıca ileride kronik yorgunluk sendromu, depresyon, lenf bezlerinde ağrı ve problemler, kaslarda ağrı gibi durumlar da ortaya çıkabiliyor.
Bu durumu yaşayan çocuklara nasıl yaklaşmak gerekiyor?
Yüksek hassasiyetli çocuğu ilk etapta rahatlatmak, sakinleştirmek, sonrasındaysa çocuğa beslenmesi de dahil olmak üzere, hayatı boyunca nelere dikkat etmesi gerektiğini öğretmek gerekiyor. En son aşama kendine güvenini geri kazandırmak ve suçluluk kompleksini azaltmak oluyor. Yüksek hassasiyetin avantajlı özelliklerinin de olduğunu ekleyelim bu noktada. Bu çocuklar ve yetişkinler empatik, hatta yüksek sezgili oluyorlar. Örneğin, birisinin doğru söyleyip söylemediğini sezebiliyorlar. Bu da onlar için çeşitli koşullarda pek çok avantaj sağlayabiliyor. Aynı sebeplerden farkındalıkları yüksek bu insanların hayata dair bir anlam arayışları oluyor ve büyük resmi görebiliyorlar. Çocuğa avantajlı özelliklerini de bilinçli bir şekilde kullanmasını öğretmek gerekiyor. O yüzden yüksek hassasiyetli bir çocuğa kesinlikle “Senin zor bir durumun var” veya “Sende bir gariplik var” izlenimi verilmemeli. Yüksek hassasiyetli bir çocuğunuz varsa, açık ve dürüst bir şekilde ona hangi koşullar için hassas olduğunu anlatın. Bu gibi ortam ve koşullarda ne yapması gerektiğini öğretin. Örneğin çok gürültülü bir ortamda somurtup oturmak yerine, bir süreliğine daha sessiz bir yere çekilmesinin kendisi için daha iyi olacağını öğretebilirsiniz. Bu şekilde çocuk rahatlayacak ve sakinleşecektir ki kendisini zorlayan ortamlarda ilk yapılması gereken de budur.
Bu hassasiyetler zamanla azalabilir ya da artabilir mi?
Hassasiyetler aslında azalmıyor ama çocuk eğer zamanla onları doğru yönetmeyi öğrenirse üzerindeki etkileri azalabiliyor. Tersi de olabiliyor, yani kişi hassasiyetleriyle baş etmeyi beceremezse negatif etkileri artabiliyor. Dolayısıyla kişinin kendini tanıması ve sınırlarını bilmesi önemli. Ayrıca hassasiyetleri yüzünden oluşturduğu negatif düşünce kalıplarını temizleyip, pozitif özelliklerine odaklanması da çalışmalarımızdaki en önemli kısım. Özellikle eğer hassasiyetler travmatik bir olay sonucu ortaya çıkmışsa, travmanın etkilerinin temizlenmesi de başarılı sonuçlar veriyor.
Hassasiyetleri dengelemek için neler yapılabilir?
Öncelikle çocuk veya yetişkin, kendini zorlayan koşulların ve ne zaman ortaya çıktığının farkında olmalı. Bu özellikle çocuklarda çok kolay olmayabiliyor çünkü çocuklarda zaman kavramı büyükler gibi olmadığı için ne zaman, nasıl hissettiğini takip edemeyebiliyor. Ama zamanla ve tekrarla çocuklar bunu öğreniyorlar. Çocuk ilk etapta kendini zorlayıcı koşullardan uzak durmasını öğrenmeli. ‘Işık Çağı Çocukları’ kitabında gösterilen ‘Beyin Dengeleme’ egzersizleri de faydalı olacaktır.
Anne-babalara bu konuda ne yapmalarını öneriyorsunuz?
İlk olarak anne-babalar lütfen çocuklarının hislerini, duygularını, anlattıklarını önemsesinler. Örneğin, bir baba oğlunun çekingen ve sessiz davrandığını gördüğünde onu zorlamamalı veya çoğunluğun yaptığı gibi “Erkek adam ağlar mı?” veya “Sen erkeksin, yaparsın” şeklinde yorumlarda bulunmamalı. Bir anne kızının kıyafetlerin etiketleri hakkındaki hassasiyetini gördüğünde “Küçücük etiketten rahatsız oluyorsun. Bir şey yapmaz bu!” dememeli… Ayrıca anne-babalar çocuklarının davranışlarını kesinlikle hassasiyetleri olmayan kişilerle karşılaştırmasınlar. Örneğin, “Bak şu arkadaşın hiç böyle yapmıyor. Biraz onu örnek al” demesinler. Bazı anne- babalar ve eğitimciler bunun çocuğu motive edeceğini sanıyor ama bu tip sözler çocuğun özgüvenini yerle bir ediyor aslında! Yüksek hassasiyetli çocukların güvende hissetmeleri çok önemli. Yüksek hassasiyetli çocuklar ve yetişkinler negatif eleştiriyle başa çıkamazlar, onları her zaman pozitif olarak desteklemek, yüreklendirmek gerekir. Örneğin, “Bak başaramadın, bir dahaki sefere daha çok çalışman lazım!” yerine, “Bu sefer tecrübe kazanmış oldun. Haydi, bir dahaki sefere neler yapman gerektiğini çalışalım” demek yüksek hassasiyetli çocuklarda çok daha başarılı sonuçlar doğurur.