42’nci haftanın içinde doğum sancılarım başladı. Yılbaşı gecesi yedik, içtik, eğlendik, tam yatacakken sabaha karşı üçte kasılmalarım oldu. Beş dakika aralıklarla değil bayağı hızlı bir şekilde geliyordu. Sonra doulam ve arkadaşım Merve’yi aradım. Yılbaşı nedeniyle doktora ulaşamadım çünkü! Atladık hastaneye gittik. Suda doğum yapmak istediğim için havuz kiralamıştık. Bizi doğum odasına aldılar, havuz kuruldu. Havuza girdim. Su o kadar rahatlattı ki… Hamileyken hep dinlediğim bir ‘mantra’ vardı, onu açtık. Mumlar yakıldı, loş bir ortam sağlandı. Gelecek bir bebeği kutsarcasına herkes çok sessizdi. Ben de içime dönmüştüm. Doğum toplam dört saat sürdü! Sonuçta suda doğum yapamadım ama çok kolay bir normal doğum yaptım.
Hazzı hiçbir şeye değişilmez
Tam bir doğal doğum yaptım. Ne damar yolu açıldı, ne suni sancı verildi. Müdahalesiz bir doğum oldu. İki doğum arasındaki farkı sorarsanız, fiziksel olarak ikisinde de ayağa çabuk kalktım. İkisinde de rahat emzirdim. Ancak normal doğumu yapınca, başarmış olmanın gururunu yaşadım. Normal doğumdan sonra, bunu yapmış olmanın verdiği haz hiçbir şeye değişilmez. Sezaryende epidural almıştım, orada da bebeğimi gördüm ama yanak yanağaydık. Normal doğumda her şeyi bebek ve anne yapıyor, sezaryende her şey sizin kontrolünüz dışında gelişiyor. Bebekler açısından bakarsanız sezaryende ciddi bir travma yaşıyorlar. Hele ki daha zamanı gelmeden doğuma girdiyseniz… Doğanın dengesini bozuyorsunuz. Oysa o ne zaman geleceğini biliyor zaten!”
“Yine olsa yine yaparım”
12 yaşında Kerem ve 9.5 yaşında Alp adında iki oğlu ve iki aylık bir kızı olan iş kadını Aslı Bayraktaroğlu’nun doğum hikayesini ilginç kılan iki sezaryen sonrası, vajinal doğum yapabilmiş olması… Oğullarını sezaryenle dünyaya getiren Bayraktaroğlu, kızı Leyla’ya hamile kalınca çok istediği normal doğumu denemeye karar vermiş ve bunu destekleyen bir doğum ekibiyle isteğine kavuşmuş.
“Aslında ilk iki doğumumu da normal yapmak istemiştim. Kerem ters geldiği için yapamayacağımı söylediler. Alp’e de iki yıllık bir aradan sonra hamile kaldığım için ‘İki doğum arası çok yakın’ diyerek mani oldular. Üçüncüde normal doğumu çok istedim ve yapabileceğime çok inandım. Kendi doktorum bu kararıma çok sıcak bakmayınca başka bir doktor arayışına girdim. Hamileliğimin sekizinci ayında, internette araştırmalar yaparken İstanbul Doğum Akademisi’ni keşfettim ve kurucusu Dr. Hakan Çoker ile tanıştım. Bir de bir arkadaşım oradaki bir ebeyi tavsiye etmişti. Gittim ve onlarla görüştüm. İlk başta neye uğradığımı şaşırdım. Çünkü hiçbir şey bilmiyordum. Sadece ‘Sezaryenden sonra normal istiyorum’ diye gitmiştim. Hakan Bey dedi ki; “Şimdi gidiyorsun eşinle ve ailenle görüşüyorsun. Karar verdiğin zaman biz ekip olarak buradayız ve seninle yola devam edebiliriz.” Eşimle ve annemle konuştuğumda oonlar da sıcak yaklaştılar ve geri döndüğümde Hakan Bey eşimle bir eğitime katılmamız gerektiğini söyledi. ‘Aman Allah’ım ben şimdi eşimi nasıl ikna edeceğim?’ diye düşündüm ilk olarak. Çünkü eşim her hafta sonu doğadadır. Neyse ki o da uyumlu ve işbirlikçi davrandı ve biz kendimizi doğum eğitiminde bulduk. Sonra o da çok memnun oldu çünkü biz meğer bir şey bilmiyormuşuz!
Nefes egzersizleri ve meditasyon iyi geldi
Sonunda o gün geldi. Yalnız 41’inci haftanın başında, kasılmalarımın arası azalacağına 20 dakikada bire çıkıyordu. Ben de doğum psikoloğundan öğrendiğim taktikleri uygulamaya başladım. Bebekle iletişime geçip, nefes egzersizleri ve meditasyon yaptım. Leyla’yla kalpten konuşarak, ‘Bak sen hazırsın gelmeye, biz de çok hazırız. Gel biz bu kasılmaları beş dakikada bire indirelim ve sen bu gece gel artık’ dedim. Sonra gerçekten o akşamüstü saat 18.00’den itibaren kasılmaların arası azalmaya ve şiddeti artmaya başladı. Sancılar iki dakikada bire düşünce hastaneye gittik. Doğum süreci başlamıştı. Fakat bu minnoş yoldaydı ama yamuk duruyordu. İki saat ebeyle değişik pozisyonlar deneyerek onu düzeltmek için uğraştık. Bu arada doktorum sürekli gelip gidiyordu. Bebek yola girdikten sonra ıkınma fasılları başladı. Ben nefes alarak huşu içinde ıkınacağımı sanıyordum. Öyle olmadı tabii, ben gayet bağıra bağıra ıkındım!
Harika bir deneyimdi
Bebeğin gelmesi uzun sürünce beni az daha sezaryene alacaklardı. Bir taraftan riskli bir durumdu çünkü. Benim de pilim bitmeye başlamıştı artık. Son birkaç güçlü ıkınmadan sonra Leyla’nın kafası çıktı. Hakan Bey ‘Hadi kalk ayağa, tut şimdi bebeğini’ dedi. Ve ben bebeğimi kafasından tutup çıkararak onu göğsüme aldım. Hiç ağlamadan bana bakıyordu. Emzirmek için, memeyi tutsun diye de uğraşmak zorunda kalmadık. Leyla meme ucunu kendi buldu ve emmeye başladı. Ben hiçbir şey yapmadım. Çok yorucuydu ama benim için çok harika bir deneyim oldu.
Dünyanın en güçlü kadını bendim sanki
Her iki doğum tipini de yaşamış biri olarak, dördüncü kez hamile kalsam yine normal doğumu tercih ederim. Aslında benim sezaryenlerim de sorunsuzdu. İlki genel anestezi, ikincisi epiduraldi. Genel anestezide tabii baygın bir zaman geçiyor ama yine de iyi bir sezaryen geçirdiğimi düşünüyordum. Ama normal doğumu yaşayınca doğuma bakışım değişti. Bir kere doğum bittiğinde ben ayaktaydım. Sezaryendeki gibi karnımda hissizlik oluşmamıştı. Uyuşukluk ve ödemler olmadı. Normal doğum bambaşka. Hem ruhsal hem fiziksel açıdan çok daha iyi hissettim. Kendimi dünyanın en güçlü kadını gibi hissediyordum. Bir tarla eksikti altımda!”
“Müdahalesiz doğal bir doğum yaptım”
Dört yaşında Esin adında bir kızı ve üç aylık bir oğlu olan Esrin Keşci Karakoca, eskiden bilgi işlem uzmanıyken şimdi tüm zamanını çocuklarına ayırıyor. Kızını sezaryenle oğlunu normal doğumla dünyaya getiren Karakoca, doğru kişiyi bulana kadar dokuz doktor değiştirdiğini söylüyor. “İlk çocuğumu dört yıl önce üç günlük suni sancı sonrası 42’nci haftada sezaryenle dünyaya getirdim. Aslında gebeliğim süresince normal doğum kurslarına katılmış, bu konuda kitaplar okumuştum. Öte yandan vajinal doğumu teşvik eden, doğumda müdahalelere karşı olan yayınları izlemiştim. Ablamın doğumuna girmiştim ve kendi doğumumun da normal olmasını istiyordum. Buna rağmen hiçbir doktor beni desteklemedi. Ve bu sürede dokuz doktor değiştirmek zorunda kaldım. Ancak yine de sonuç değişmedi. Miat aşımı hikayesiyle bebek riske giriyor denilerek, benim de rızamla 41+1’de doğumu başlatmaya çalıştılar. İlk gün suni sancı sonrası doğum başlamadı, sezaryeni kabul etmediğim için iki gün daha suni sancı verildi. Yine hiçbir gelişme olmadı. Bundan sonra, ‘Bu kadar uzun süre suni sancı vermek sorunlara neden olabilir’ dendiği için beni sezaryene aldılar.
Doğru doktor önemli
İkinci gebeliğimde ise daha bilinçliydim. Facebook’ta SS VD grubunu, Dr. Hakan Çoker’i ve Dr. Semra Özer’i takip ettim. Sadece sezaryeni değil, sancı odasında eşimin yanımda olmadığı, bebeğimin benden uzaklaştırıldığı, bol müdahaleli bir SS VD de istemiyordum. SS VD’yi desteklemelerine rağmen kimi doktorlar tarafından 40 hafta kısıtlaması yapılmasına, bebek kilosunun bir engel olarak sunulmasına, ilk sezaryen nedenimin şansımı azalttığı söylemine, çatı muayenesi sonucu 3-3.200 gr üstünde bir bebek doğuramayacağım iddiasıyla doğumun erken başlatılması teklifine de kulak tıkadım. Önemli olan doğumun kendiliğinden başlamasıydı. Sezaryen olmam gerekiyorsa da bundan sonra olmaya karar verdim. Ve 41+6’da vajinal doğumla oğlumu kucağıma aldım.
Suyum çok azalmıştı
Doğuma dair işaretler son günlere kadar hiç yoktu. İki gün düzensiz kasılmalarım oldu. Her kasılmada azar azar suyum geliyordu. Ramazan bayramıydı ve doktorum tatilde, hastanem tadilatta, doğum destekçim benden uzaktaydı! Sık sık muayene olduğum nöbetçi doktor doğumun başlamadığını, gelenin su değil vajinal akıntı olduğunu söylüyordu. Hiç açıklık yoktu. Kendi doktorumun tatilden dönüşüyle nöbetçi doktorun yanıldığı belli oldu. Suyum çok azaldığı için doktorum hastanede gözetim altında olmamı istedi. Hastaneye geçtikten sonra doğum kendiliğinden başladı. Doğuma hazırlık eğitimi veren doulalarım; ebe Zeliha Erdoğan ve psikolog Zeynep Kocamaz Öztürk’ten de büyük destek aldım. 18 saat sonra, hiçbir müdahale olmadan, çok kolay ve keyifli bir şekilde 3.620 gr ağırlığında bir bebek dünyaya getirmiştim.
Aktif, keyifli ve acısızdı
Sezaryen sonrası ilk bir yıl çok zor zamanlar geçirmiştim. Emzirme sorunları, ameliyat yeri acısı, kolik bir bebek… Ruhen de kendimi çok iyi hissetmiyordum. Hamileliğimin sonlandığını anlayamadan kendimi bir kaosun ortasında bulmuştum. Zamanla kızım Esin, nedeni bilinmeyen ve 25 gün süren ishaller yaşamaya başlamıştı. Sonra alerjik bir bünyesi olduğu ortaya çıktı. Ailecek alerjik bir geçmişimiz yok. Ayrıca doğal beslenmeye çalışan, kimyasal temizlik maddeleri kullanmayan, giyiminden beslenmesine son derece sade yaşayan bir ev hayatımız var. Ama yine de bebeğimizde alerji vardı. Bunu sezaryene bağlıyorum. İkincisinde gerçekten çok güzel bir doğum yaşadım. Aktiftim. Keyifliydim. Her anının farkındaydım. Acı çekmedim. Doğumun hemen ardından yardımsız yürüyebilmek ve bebeğimi kolaylıkla kucağıma almak, onu kendi başıma giydirebilmek nasıl bir keyif anlatamam! İki çocuk sahibi olmanın zorluğu ve kardeş kıskançlıkları yaşıyorken, kendimi yine de hem fiziken hem ruhen çok iyi hissediyordum. Onların ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayabildim. Doğduğu anda ağlamayıp bana boncuk boncuk bakan oğlum Esen, farkındalığı yüksek, gelişimi güzel, çok mutlu bir bebek şimdi.”Yazı: Neslihan Böle Arslan
Bir yanda hep normal doğum yapmak isteyen kadınlar var; bir de başından beri, hatta hamile kalmadan çok çok önce ‘ben sezaryen yapacağım’ diyenler… Elbette içinizden gelen sese kulak vermelisiniz. Ancak normal doğum yapmak isteyip de şartlar gereği sezaryen doğum yapmak zorunda kalanların hep aklının bir köşesinde kalır normal doğum. İkincide de normal doğum şanslarının olmadığına inandırılırlar. Çünkü bir sezaryen sonrası hep sezaryendir! Neyse ki son yıllarda hayatımıza SSVD (Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum) diye bir kavram girdi. Ve etrafımızda bazı anneler ‘ben bu işi yaparım’ diyerek harekete geçti. Üstelik kontrolü başkalarına bırakmak yerine aktif bir doğumu benimseyip, dışarıdan gereksiz hiçbir müdahale almak istemeyerek… Biz de sezaryen sonrası vajinal doğum yapan üç anneye ulaştık ve onların deneyimlerine kulak verdik. Başarabilmiş olmalarındaki en büyük faktörün, doğru doktor ve doğum ekibini bulabilmeleri olduğunu belirtelim. Bir de elbette istekli olmaları ve kendilerine inanmaları! Ancak küçük bir not; bu demek değil ki herkes SSVD yapabilir. Önceki sezaryende rahim kesisinin dikey olması, ilk doğumda da geçerli olan annenin pelvisinin (çatı) darlığı, bebeğin iriliği gibi nedenler sezaryenden sonra vajinal doğumun yapılmasına engel teşkil edebiliyor…
“Meditasyon çok işime yaradı”
Aslında iç mimar olan ama çocuklardan sonra kariyerinde farklı bir yola yönelen ve üç aydır ‘İyi Cüceler’ isimli bir çocuk kitapçısı işleten Ece Can Özkale’nin altı yaşında Karan ve bir yaşında Surya isimli iki çocuğu var. Özkale, yoga ve meditasyon sayesinde çok rahat ve keyifli bir normal doğum yaptığına inanıyor.
“Karan’a hamileyken normal doğum istiyordum. 40’ıncı haftaya girdiğimde içimde bir korku oluştu. Doktorum da birçok kadın doğum uzmanı gibi sezaryenden yanaydı. Benim aklımı çeldi. ‘Bütün kontrol bende’ dedi. Vajinal doğumun endikasyonlarından bahsetti. İkisinde de riskler var ama o sezaryenin bir kadın için daha iyi olabileceğini söylüyordu. Ve ben çok bilgisizdim o zaman. Okumak, araştırmak, normal doğum yapan annelerle konuşmak çok önemliymiş aslında. Sonuçta Karan’ı sezaryenle dünyaya getirdim. Hiçbir problem de yaşamadım aslına bakarsanız. Ne bir ağrım oldu ne uzun süre hastanede kaldım. Surya’ya hamile kalmadan önceki beş senelik süreçte ise meditatif anlamda çok yoğun çalışmalar yaptım. Bu dönemde kendi bedenimi keşfetmiş oldum. Aslında ilkini sezaryen yaptığım için pişmanlık duyuyorum ama bir yandan da demek ki böyle olması gerekiyormuş diye düşünüyorum. Belki bu kadar muhteşem bir doğum yapmayacaktım! İlkinin sezaryen olması, beni ona yönlendirmiş oldu.
29’uncu haftada doktor değiştirdim
Surya’ya hamile kaldığımda en azından normal doğumu denemeyi kafama koymuştum. Yine ilk doktorumla 29’uncu haftaya kadar devam ettim. O hala ısrarla sezaryen diyordu, hele ki ilki sezaryen olduğu için daha da katıydı. Sonra baktım ki benim ne istediğimi kesinlikle dinlemiyor, ben de doktorumu değiştirmeye karar verdim. Dr. Gülnihal Bülbül ile tanıştım. Normal doğumla ilgili engin bilgi ve deneyimlere sahipti. Öncelikle hamile bir kadını dinlemeyi biliyor ve isteklerine önem veriyordu. O yüzden çok sevdim kendisini. Her ihtimale karşı hazır olmamı sağladı. Ama şuna inandım ki, bir kadının her şeyden önce bir şeyi çok istemesi gerekiyor. İkincisi onun üzerine yoğunlaşması gerekiyor, üçüncüsü hiçbir kötü ihtimali aklına getirmemesi gerekiyor. Ben bunları yoga ve meditasyon yaparak başarabildim. Hamileliğimde ruhsal açıdan kötüydüm, çünkü iki yıl önce babamı kaybettim. Daha onun acısını atlatamamıştım. Ama biraz da acıyla baş edebilmek için yeniden hamile kalmıştım. Bu duygu içinde olmama rağmen güzel bir hamilelik geçirdim ve dediğim gibi sadece normal doğum istedim ve yapabileceğime inandım.