Yrd Doç. Dr. Arıtürk, kalp ve şeker hastalığının varis oluşumuyla ilgisi bulunduğu yönünde yanlış bir kanı olduğunu belirterek, “Ancak sanılanın aksine bu hastalıkların varis oluşumu ile doğrudan bir ilgisi bulunmuyor. Yine varislerin, kalp üzerinde direkt bir olumsuz etkisi olduğu düşüncesi de doğru değil. Sigara tüketimi ise varis oluşumunun dolaylı nedenleri arasında
sayılabiliyor. Çünkü sigara toplardamarları da etkiliyor. Variste belli bir yaş aralığı söz konusu olmamakla birlikte yaş ilerledikçe oluşma ihtimali artıyor. İnsan ne kadar sürekli ayakta kalır ya da sürekli oturursa varise o kadar açık hale geliyor. Ancak günümüzde genç yaşlarda da görülebiliyor” ifadelerini kullandı.
Varisin ortaya çıkışının çevresel faktörlerin düzeltilmesiyle geciktirilebildiğini ya da var olan varislerin ilerlemesi yavaşlatılabildiğini aktaran Arıtürk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öncelikle hareketsizlikten kurtulmak gerekiyor. Sağlıklı yaşamı destekleyen alışkanlıkların geliştirilmesi, düzenli spor yapmak veya en azından yürüyüş yapmaya özen göstermek önemli. Etkileri hastalığın başlangıcından 5-10 sene sonra ortaya çıkıyor. Genelde estetik sorunlar yaratıyor, önce cilt üzerinden küçük damarlar görünüyor, sonra damar yapısı bozulup deriden çıkıyor ve dışarıdan bakılınca kötü bir görüntü yaratıyor. Tedavi edilmezse bileğe yakın bölgede ciltte kararmalar oluyor ve cilt rengi değişiyor. Bileğe yakın bölgede yara oluşuyor, hala tedavi edilmezse bacak kaybına kadar gidebiliyor”
Arıtürk, tıbbi anlamda varisin bacaklardaki toplardamarın yapısal olarak bozulması olarak açıklandığını kaydetti.
Bacaktan kalbe doğru olan kan akımının bu damarlardaki bozulmaya bağlı olarak ters yöne döndüğünü anlatan Arıtürk, şunları ifade etti:
“Varisler birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü derece olarak ayrılıyor; bu dereceler kaçağın ne kadar fazla miktarda olduğuna göre belirleniyor. Birinci derece en hafifi, dördüncü derece ise en ağırı olarak kabul ediliyor. Varis tedavisinde iki faktör göz önünde bulunduruluyor. Bunlardan ilki estetik amaçlı tedavi, ikincisi ise tıbbi amaçlı tedavi. Tıbbi amaçlı tedavi de medikal ve girişimsel yöntemler olarak ikiye ayrılıyor. Varis derecesi 1 ve 2. derece olan hastalarda eğer çok ciddi sorunlar yoksa, kararma ve yara olmadıkça önce medikal tedaviyle gözlemlenmeleri gerekiyor. 3. ve 4. derece olan hastalarda ise bacaklarda renk değişikliği varsa ve hastanın şikayeti ileri derecedeyse girişimsel tedaviye yönelmek gerekebiliyor.”
Skleroterapi’nin lazer ve radyofrekans gibi estetik amaçlı işlemler cilt üzerinden uygulandığını bildiren Arıtürk, klasik ameliyat ve girişimsel yöntemlerin de yer aldığını, klasik ameliyatın yerini yeni girişimsel yöntemlere bıraktığını, ancak yüzeyel damarın çıkarılmasını sağlayarak sorunu ortadan kaldırdığını aktardı.
Arıtürk, bunun dışındaki girişimsel işlemlerde iğne yardımıyla damara kateter sokulduğunu ve problemli yüzeyel damarın radyofrekans enerjisi ya da lazer enerjisi ile yakıldığını belirterek, damar yakılarak kapatıldığından, içinden kan geçişinin engellendiğini dile getirdi.
Son yıllarda ortaya çıkan yeni yöntemlerde, kateter ile kasık bölgesinden damarın içine girildiğini vurgulayan Arıtürk, damarın duvarını birbirine yapıştıran maddelerde kapatmaya yarayan yöntemler de uygulandığını kaydetti.
Arıtürk, hastanın ilacı kullanmasa bile çorabı mutlaka giymesi gerektiğini bunun ilaç tedavisinden bile önemli olduğunu belirtti.
Çeşitli basınçlar ve boylarda varis çorapları bulabilmenin mümkün olduğunu bildiren Arıtürk, ayrıca hamileler için özel üretilmiş varis çoraplarının da bulunduğunu, ancak hastaların çoğunun varis çorabından rahatsız olduğunu, ilaç ve çorabın kullanımı bırakıldığından dolayı varisin ilerlemeye devam ettiğini dile getirdi.
Arıtürk şunları kaydetti:
“Varis ilk bulgularını estetik problemler olarak veren bir hastalık ancak sadece estetik sorunlara neden olmuyor. Hastalığın ilk şikayetleri çok uzun bir süre sonra artıyor çünkü çok yavaş ilerleme gösteriyor. Bir hastanın hastalığının başladığı süreyle tamamen ilerlediği ve bacağının kesilmesine kadar gidebilecek nokta arasında 30-35 yıl olabiliyor. Bu yavaş ilerleme de insanları hastalığa alıştırdığından çok önemsenmiyor. Kadınlar daha çok estetik olarak rahatsız olduklarından dolayı bu sorundan kurtulmak istiyor. Ancak varisin
bacağın kaybedilmesi riskinin yanında en önemli bir diğer riski de, by-pass ameliyatlarında bacaktan alınarak kullanılan toplardamarları böyle bir ameliyat için kullanılamaz duruma getirmesi. By-pass ameliyatlarında bacaktaki damarlar kullanılır. Ancak hastalıklı olduğu bilinen bu damarların kalp ameliyatında kullanılması mümkün olmuyor ve by-pass için kullanılabilecek damar seçeneği de azalmış oluyor. Hastaların sadece bu nedenle bile tedavilerine mutlaka devam etmeleri gerekiyor.”
(AA)Acıbadem Kadıköy Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Cem Arıtürk, doğum yapan her 5 kadından 2’sinde varis bulunduğunu belirterek, “Çünkü gebelik varisi tetikliyor. Sadece çok ayakta duranlarda değil çok oturanlarda da sıklıkla görülüyor. Daha çok estetik bir sorun olarak algılanan varis, by-pass için ihtiyaç duyulan damar seçeneğini
azaltması nedeniyle de aslında hayati bir önem taşıyor” dedi.
Arıtürk, gebeliğin varisleri tetiklediğine ilişkin yaptığı açıklamada, varisin sadece sürekli ayakta duranlarda değil aynı zamanda sürekli oturarak çalışanlarda da sıklıkla görülen bir rahatsızlık olduğunu vurgulayarak, “Özellikle şişman insanlar varislere daha çok yatkınlık gösteriyor. Ayrıca karın içi basıncını artıracak hastalığı olanlarda da sık görülüyor. Karın içi
basıncında artışa neden olan hastalığı bulunanlar ve bacak toplardamarlarında pıhtılaşma geçirmiş olanlarda da varis daha çok görülebiliyor. Ayrıca varis, kadınlarda erkeklere oranla daha fazla karşılaşılan bir sağlık sorunu” ifadelerini kullandı.
Kadınlarda varise sebep olan en önemli faktörlerden birinin gebelik olduğunu anlatan Arıtürk, şöyle devam etti:
“Gebelikte karın içi basıncı da arttığından varis oluşumu daha kolaylaşıyor. Kadınlar, özellikle gebelik ve doğum sonrası dönemde daha hareketsiz olduklarından varise yatkınlıkları da artıyor. Gebelik sırasında oluşan varisler kasık bölgesine dek uzanabiliyor. Özellikle açık tenlilerde daha çok görülüyor. Bunun dışında annesi, kardeşi gibi yakın bir aile üyesinde varis
olan bir kadınlarda, varis oluşma ihtimali de daha yüksek.”