Yazı: Yaprak Çetinkaya
Çocuklarımızın hoşumuza giden özelliklerini kendimize benzetmeye bayılıyoruz: “Gözleri aynı annesi… Tıpkı babası gibi, matematikte sınıf birincisi…” Konu sorunlar olduğunda ise üzerimize hiç almamayı tercih ediyoruz: “Öfkesi mi? İşte o kısım nereden çıktı bilmiyoruz. Hele tırnak yemek bizim ailede hiç yoktur.” Bu aslında bir yere kadar anlaşılabilir çünkü suçluluk duymaktan kaçınıyoruz. Oysa ortada bir suç ya da suçlu yok ama doğru bakış açısı ile ulaşılabilecek çözümler var. Eğitmen ve yazar Ebru Demirhan, son kitabı ‘Çocuğumla Beraber İyileşiyorum’ da işte bu çözümleri anlatıyor. Bir çocuğun davranış problemlerinin anne-babasından ve onların çocukluk deneyimlerinden bağımsız olamayacağını belirten Demirhan’a, sorunların çözümü için ailede sürmemiz gereken izleri sorduk.
”Bir çocuğun iyileşmesi, anne-babasının iyileşmesinden bağımsız değildir” diyorsunuz. Neden?
Çocuk tüm davranışları, içine doğduğu aileden modeller. Ayrıca görünmeyen tarafta atalardan getirdiği, o ailenin gerisinde olan birçok bilgiye de sahiptir. Bir süre sonra kendi davranış kalıplarını ailesine benzemez bir şekilde sergilese de kaynağını onlardan alır. Bir çocuğun ya da bir yetişkinin davranış bozukluğu varsa bu her zaman bir imdat çığlığıdır. “Ben de yolunda gitmeyen bir şey var, biri bana yardım etsin” demektir. O yüzden de çocuğun iyileşmesi ile ebeveynin iyileşmesi birbirine organik olarak bağlıdır.
İyileşmekten kasıt sadece davranış bozuklukları mı?
Bu kitapta çoğunlukla öyle. Ayrıca Down Sendromu, otizm, zeka geriliği gibi konulara da dokundum; yaşam kalitelerinin yükseltilebileceğini vurgulayarak.
Bir örnekle ilerleyelim. Bir çocuğun tırnak yeme problemi ailesi ile nerede bağlanır?
Çocuk bir davranış problemi ortaya koyuyorsa bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamalıyız. Belki de anne-baba sevgiyi çok güzel veriyor ama çocuk onu almayı ve özümsemeyi bilemediği için bu durum onda davranış bozukluğuna sebep oluyor olabilir. O nedenle tırnak yemek ortak bilinçte anne-babaya öfke olsa da bu her zaman gerçek bir öfke olmak zorunda değildir. Bir zan öfkesi de olabilir.
Zan öfkesi ne demek?
Yani çocuk onların kendisini sevmediğini zannediyordur. Anne-baba sevgi ve ilgiyi kendilerince iyi veriyordur ama çocuğun sevgi alma kapasitesi ile verilen sevgi uyuşmuyordur. Annenin düşük, kürtaj, ölü doğum, doğup ölme gibi herhangi bir şekilde hayatta olmayan bir çocuğuna yaptığı atıf, ona olan özlemi, günlük hayatta çocuğuna akan sevgisinin akım hızının biraz daha az olmasına neden oluyordur. Bu da konunun görünmeyen tarafıdır.
Çocuk bunu hisseder mi?
Anne sevgiyi bol bol verdiğini zannediyordur ama sevgi yolda ayrılıp hayatta olmayan da bir parça gidiyordur. Bunu anne de bilmez, çocuk da bilmez ama çocuğa sorarsan sevgiyi daha az aldığını hissediyordur. Ya da babanın çocukla ilgili beklentileri başkadır, çocuk onun düşündüğü kadar girişken değildir örneğin, o zaman babanın ona güven duygusu azalıyordur. Ama babaya sorsak çok güvendiğini söyler, çocuk ise onun güven duygusunun az olduğunu bilir. Bu nedenle görünmeyen tarafla da ilgilenmek lazım.
Bu görünmeyen kısımlar anne-baba üzerinde suçluluk duygusu yaratabilir. Danışanlarınıza bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Eğer bir suçluluk duygusu varsa zaten çoğunlukla arkasında bu tip vakaları arıyoruz. Zaten annelik, özellikle günümüzdeki annelik suçluluğa çok meylediyor. Zamanlar kısıtlı, annelerin işi çok, yetişemiyorlar ve kendilerine sürekli suçluluk yüklüyorlar. Çevrede ve büyük ailede ‘çocuğa bakamadınız, siz de bir problem var’ diye çoğunlukla anneliğe-babalığa ama özellikle anneliğe yükleniliyor. Biz anneleri suçluluktan kurtarmaya çalışıyoruz, artı bir suçluluk vermeye çalışmıyoruz. Bildiği bir şey yüzünden bile suçlu olmayabilir insan. Bazen durumu bilir de nasıl düzelteceğini bilemez. Hele ki bilmediği şey yüzünden bir anne hiç suçlu olmamalı. Eğer annede suçluluk duygusu varsa zaten onun üzerinden çalışmaya başlıyoruz çünkü suçluluk duygusu da anne ile çocuk arasındaki hiç kopmayacak bağdan dolayı çocuğa akmak zorunda. Çocuk da buna cevap vermek zorunda. Ya endişeli, ya çekingen ya saldırgan, birçok şeklide cevap verebilir. Bu nedenle annedeki suçluluk duygusu çocukta olmayan bir davranış bozukluğunu bile ortaya çıkarabilir. Varken de görünmez hale getirebilir. Belki iç dünyasında çok başka şeyler yapıyor, çok öfkeli bir çocuk ama annesinin suçluluk duygusu nedeniyle daha iletişimsiz olmayı seçebilir, bu da ergenlikte karşımıza bambaşka bir sorun olarak çıkabilir. Bu yüzden hepsini bir arada ele almakta fayda var.
Kitabın adı ‘Çocuğumla Beraber İyileşiyorum’. Annenin de iyileşmeye ihtiyacı olan bir parçası var yani. Birlikte iyileşmekten kast ettiğiniz nedir?
Hem kitaptaki örnek çalışmalara hem de anlattığımız konulara baktığımızda bir çocuğun davranış problemleri üzerinen hareket ediyorsak, mutlaka ebeveynin de farkında olmadan ya da bilerek çocukluğuna dokunduğumuzu göreceksiniz. Bir yetişkin davranış bozukluğu üzerine bir kitap okurken aslında kendi çocukluğunu okur, kendi ebeveynini okur, kendi annelik ya da babalığını ve aynı zamanda çocuğunu okur. O nedenle bu tarz kitaplar en az üç nesil çalıştıran kitaplardır. Çocuğumuzda davranış bozukluğunun olup olmaması kendi çocukluğumuza mutlaka en az bir noktada atıf yapıyordur. O da bizim DNA’mızın bir parçasını taşıyor ve bizim hikayemiz onda devam ediyor. Belki biz çok sessizdik de çocuğumuz çok öfkeli. Sesimizi çıkaramama halimiz bugün onda çok öfkeli bir noktada kendini gösteriyor olabilir.
Birebir aynı tablo olması gerekmiyor o zaman…
Hayır, tam tersi de olabilir.
Sadece anneler mi aktarım yapıyor? Babaların etkisi nedir, ne kadardır?
Babaların rolü, bizim kültürel olarak babalara atfettiğimiz yerden dolayı daha az gibi görünse de annenin de babanın da çocuk üzerinde belirlediği 16’şar konusu var. Baba güçtür, güvendir. Hayatımızda etkilediği konulara bakarsak; iş, meslek, bağımlılık, vermek, verici olmak, onay, onay alma, güven, güvende olmak gibi konuların hepsi baba ile aramızdaki ilişkiden çoğalır. Bu yüzden babanın da payı bence yüzde 50’dir.
Bu aktarımlar kaç nesil geriye kadar gider?
Bütün ata kayıtlarımız DNA ile akıyor, kaç nesil geriye gidebiliyor ise o kadarının hükmü var. Burada bir sayıdan bahsetmek mümkün değil.
Size gelemeyecek, danışmanlık alamayacak annelere, “Benim çocuğum neden böyle?” dedikleri bir durum için nasıl bir tavsiyede bulunabilirsiniz?
Her bölümde uzun uzun yazdım. Ortalamada bunu neden yaşadıkları, çözüm yolları ile ilgili birçok çalışma önerdim. Zaten kendi kendilerine iyi bir yol alabilirler fakat bununla birlikte en önemli konunun çocuğu tanımak olduğunu düşünüyorum. Çocuğu tanıyarak, ihtiyaçlarını görerek, nerede imdat ediğini, nerede destek istediğini, nerede aslında bize yardımcı olmaya çalıştığını daha iyi bilebiliriz. Ama çocuğu tanımak için önce kendini tanımak lazım. Kitapta da bundan uzun uzun bahsettim. Tanımadığım bir ‘ben’, çocuğu tanıdığım zaman da çok bir şey ifade etmeyebilir. Yine yargılarla hareket ederim. Bu yüzden her zaman insanın hem kendisinin hem çocuğunun daha gerçek, daha öz tarafına eğilmesini tavsiye ediyorum.
Aynı anne-babanın iki çocuğu var, biri sorunsuz ilerlerken diğeri sürekli sıkıntı yaratıyor. Bunu nasıl açıklıyoruz?
Anne ve baba ne yaparsa yapsın birden fazla çocuğu olduğu zaman çok farklı reaksiyonlar ile karşılaşabilir. Yine çocuğun hayattan beklentileri, doğumuna atfedilen anlamlar, ondan beklenenler etkili olur. Belki ikinci çocuk gelirken anne ve baba, “Bir çocuğumuz olacak ve dünyayı kurtaracak” diye gereksiz anlamlar yüklediler. Yani daha doğmadan başlayan, ana rahmi sürecinde de şekillenen bu doğum hikayesinin her bir noktasında bambaşka bir kayıt almış olabilir. Kız beklendi erkek oldu, erkek beklendi kız oldu, istenmeyen çocuk oldu, zamansız geldi, sürpriz geldi, belki düşürmek için çok uğraştılar. Bunların hepsi birer etken. Dünyada insan sayısı kadar hayat amacı var. Herkes başka bir şeyin peşinde koşuyor. Dolayısı ile kimse aynı şeye aynı şekilde reaksiyon göstermiyor. O yüzden de geri planı biraz daha dikkatli okumak, kendini ve çocuğu tanımak çok önemli. Özellikle hamilelik süreçlerini anneler iyi değerlendirsin hatta hamilelikten önce o çocuğun doğumuna verdikleri anlamları iyi takip etsinler. “Çocuğum olacak ve ….” cümlesinin içine neler koydular?
Çocuğu için gelip kendi hayatı değişen danışanlarınızdan örnek hikayeler var mı?
Öyle çok fazla hikayemiz var, tam tersi de var. Mobbing’e uğradığı için gelen bir danışan bir zaman sonra fark etti ki kendi hikayesi çözülürken kızının alt ıslatma sorunu bitti. Para problemini aşamayan anne de bu sorunu hallettikçe çocuğunun tırnak yemesinin azaldığına ve zamanla bittiğine şahit oldu.
Bağlantılar nelerdi?
Mobbing hikayesinde baskı altında kalan ebeveyn kendi baskısını yönetemiyor, dolasıyla çocukla arasındaki doğrudan ilişki, çocuğun da baskıyı yönetememe halini ortaya çıkarıyor. Gün içindeki akışkan duyguları mesane tuttuğu için, o baskıyı yönetemeyen beden, uyku sırasında kendini bırakıyor. Para ile sorunda gergin, tedirgin, ‘her an karşıma bir sorun çıkacak, baş edemeyeceğim’ duygusu varken yine ebeveyn ile çocuk arasındaki organik bağdan dolayı baş edemeyeceği yanılgısına kapılan çocuk tırnak yiyor. Anne ve baba bu konuda rahatladıkça o da rahatlıyor.
Tam tersi hikayelerde neler oldu?
Dünyadaki en önemli şeyin çocuğunun akademik başarısı ya da kilo sorunu olduğunu ve bunlar çözülünce her şeyin yoluna gireceğini zanneden ebeveynler oluyor. Arkasında hem anne-babayı hem çocuğu ilgilendiren başka bir dünya var aslında. Orada çözülmeler ebeveynin de dahil olması ile başladığı için çocukla birlikte kendi hayatları da ister istemez değişiyor.
Hamileliği çok iyi değerlendirmek gerektiğini söylediniz. Ama oldu ya, anne zorlu bir dönem geçirdi, dibe vurduğunu hissetti. Bebekte bilinçaltı kaydı oluşmadan nasıl telafi edecek?
Her zaman olabilir böyle şeyler. Kayıt oluşmuş bile olabilir, bunu iptal de edebilirsin. Ellerini karnına koyacaksın ve sadece çocuğun ile konuşacaksın. En çok da ‘sevgi’ ve ‘güven’ kelimelerini içeren cümleler kuracaksın. “Korkmana hiç gerek yok, ben buradayım” yerine, “Ben buradayım, her zaman seninleyim” diyeceksin. Anne-çocuk arasındaki ilişkide anne düştüyse çocuk duygu olarak bundan etkilenebilir ama bunu yaşadın diye de suçlu değilsin. Kim bilir buna neler sebep oldu? Ayrıca çocuklar da bu dünyada var olabilmek için bunları öğrenmek zorundalar. O duygularla tanışmasında sorun yok, sadece anne olarak kendini kontrol edemeyip bunları uzatıyorsan orada seninle ilgili başka bir problem var demektir. Şununla karşılaşıyoruz; annenin morali bozuldu, üç gün çok ağladı, üzerine iki haftayı ‘ben çocuğuma bunları nasıl yaptım’ diye suçluluk duygusu ile geçiriyor. Elbette anlamsız ama hormonların değişmesi ve üzerine bir sürü yorgunluk, fiziksel etken derken anne bunlarla baş edemiyorsa mutlaka destek almasını öneririm.
Tüm çocuklar için bir niyet
Kitapta bir niyetin var tüm zamanlardaki tüm çocuklarla ilgili. Sadece kendi çocuğumuza karşı sorumlu olmadığımızı vurguluyorsun. Tüm çocuklar için ne yapabiliriz?
En temiz tarafı onlar için de niyet etmek, birlikte ne yapabileceğimize eğilmek. Birlikte bütün çocukları korumanın yollarını bulmamız gerekiyor. Benim için ev çocuğu, sokak çocuğu, köprü altı çocuğu, yurt çocuğu, yuva çocuğu gibi ayırımlar yok. Çocuk çocuktur. Hepimiz için böyle olması gerektiğine yürekten inanıyorum. Çocuklar arasında sınıf, statü ayrımı yapılmasını doğru bulmuyorum. Bütün çocuklar hepimizin. Bugün davranış bozukluğu yaşamış, ailesinin umursamadığı bir çocuk yarın bambaşka bir sorunla karşımıza gelebilir. Daha tehditkar, daha problemli olabilir. Hem tüm yaşamımızı, huzurumuzu daha sağlıklı hale getirmek hem de her bireyin mutluluğu ile insanlığın daha da ilerlemesini sağlamak için bütün çocuklardan sorumlu olma ilkesini benimsemeyi uygun görüyorum.