Görsel tasarım alanında çalışanlar bilir, bir ürünün dekupesini yapmanın kolay bir iş olmadığını! Fotoğrafı fonundan ayırarak, sayfaya yerleştirilmesini sağlayan bu işlemi sekiz yaşında bir kızın yaptığını söylesek inanır mısınız? Biz gözlerimizle gördük. Buyurun sizi Alya Bilenser ile tanıştıralım.
ynur Gönce Bilenser Gusta isimli bir reklam ajansının sahibi. 10 yıldır burada pek çok önemli markaya ve kuruma hizmet veriyor. Sekiz yaşındaki kızı Alya da herkesin başına gelen bakıcı krizlerinden nasiplendikçe okuldan sonra annesinin ajansında vakit geçiriyor. Böylece renkli kalemler, maketler, bilgisayar ekranlarında sürekli yenisi hazırlanan tasarımlar, kreatif konseptler, bitmeyen toplantılar onun hayatının bir parçası oluyor. Annesinin anlattığına göre Alya; özgür ruhlu, kendi kendine yetebilen, iletişimi güçlü, sosyal, kararlı, farkındalığı yüksek, çevreye duyarlı ve lider bir çocuk. Biraz da kurnaz; bu nedenle evdeki adı ‘tilki’. Onu kandırmak pek mümkün değil. Büyüklerle eşit haklara sahip olduğuna inanan ve herhangi bir konuda engellendiğinde mantıklı bir açıklama bekleyen bir çocuk! ‘Peki, ama dekupe yapmayı nasıl öğrendi?’ diye soruyoruz; fiziksel enerjisi yüksek olan Alya ajansa geldiğinde grafik tasarımcı abileri ona biraz daha uslu durması ve oyalanması için kedi, köpek görselleri üzerinden dekupe yapmayı öğretmiş. Annesi bir senedir ajansa geldiği süreler içinde keyifle ama bir tasarımcı ciddiyetiyle objeleri dekupe ettiğini, çizgi film izlerken bir taraftan TV kanallarının logosunu çizdiğini, sevdiği şeylere ‘isim’ bulmaya çalıştığını, onlar gibi tahtaya çizerek reklam fikirleri paylaştığını söylüyor. Bunun yanı sıra Alya’nın fotoğrafa da ciddi bir ilgisi var. Çekim sırasında kullandığımız malzemeleri tek tek inceleyip, ne işe yaradıklarını sordu. Zaten küçüklüğünden beri fotoğraf makinelerini oyuncak gibi kullanırmış; “Güzeli kolaylıkla ayırt edebiliyor. Fotoğrafladığı detaylar ve kadraj seçimi çoğu zaman beni şaşırtıyor. Tabii bir de kameraya poz vermeyi çok sevdiğini de eklemeliyim” diyor annesi. Ve tabii onun büyüdüğünde sanatla uğraşmasını istiyor ama Alya aynı zamanda maceracı ruhu da olan bir çocuk. Onun hayallerini astronot olmak, gezegenleri, yıldızları yakından görmek süslüyor. Alya’nın dışarda en çok vakit geçirmeyi sevdiği yer ise Bebek Parkı, Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin havuzu ve tenis kortu.
Ümit-Barkan Kireççi
Dört buçuk yaşında sahnede illüzyon numaraları yapıyor, çizgi romanlara bayılıyor. Espri kabiliyeti de çok yüksek! Barkan babası Ümit Kireççi’nin tam anlamıyla ‘dibinden’ yürüyor!
Ümit Kireççi tiyatrocu, oyun ve çizgi roman yazarı, illüzyonist, öğretmen, baba, eş… Hayatının amaçlarından birinin çocukları mutlu etmek olduğunu söyleyebilirim. Çok yakında da ‘Kelebek’ isimli bir çizgi romanı çıkacak. Ayrıca çocuklar için hazırladığı ve bir baba olarak çocuğuyla yaşadığı komik anılarını paylaştığı çocuk stand-up gösterisi ‘Babam Dokuz Doğruyor’ sahnelenmeye devam ediyor. Zaten böyle bir babanın oğlunun onun işlerine ilgi duymaması imkansız. Babası uykusu olup da uyumaya direnmediği zamanlar dışında son derece muzip, esprili ve şakacı bir oğlu olduğunu söylüyor. Aynı zamanda cana yakın, dost canlısı olduğunu da sözlerine ekliyor. Çocukluğunu yaşamıyor mu? Elbette yaşıyor. İtiş-kakış ve güreş oyunları, uzay maceraları en sevdikleri. Ümit Kireççi, Barkan’ın oğlundan çok arkadaşı olduğunu belirtiyor. Bu dostluğun yanı sıra şimdilerdeyse iş arkadaşı olmuş Barkan babasıyla. Yakın zamanda babasının sahnede sunduğu illüzyon numaralarından bazılarının hilesini çözmüş, evde çantasından aldığı ürünleri kullanarak babaannesine gösteri yapmaya başlamış. Tabii hemen ardından kendini sahnede bulmuş. Her çıkışında yeni numaralar öğrenmiş, becerisini arttırmış. Ancak ailesi her zaman sahneye çıkmasına izin vermiyor; “Daha 4.5 yaşındaki bir çocuğu çok fazla alkışa alıştırmak istemiyoruz” diyorlar. Babasıyla birlikte sahnede eğlenmenin yanı sıra evde de yapmadıkları muzırlık yok! Kartondan Transformer arabaları, minik hayvanların taşınabileceği teleferik, kız tavlası, satranç, kızma birader baba-oğulun vakit geçirmek için yaptıkları arasında. Ayrıca o da yaz okulunda öğrendiği yoga, jimnastik ve resim tekniklerini babasına öğretiyormuş. İllüzyon dünyasıyla bu kadar yakından ilgilenen Barkan, büyüyünce ‘iffafiyeci’ olmak istiyor. Ailesininse onun mesleğiyle ilgili bir hayali yok. İlgilendikleri başlıca şey Barkan’ın büyüdüğünde nasıl bir insan olacağı. ‘Peki, ilgi duyduğu şeyler konusunda kendini geliştirmesi için neler yapıyorsunuz?’ diye soruyoruz Ümit Kireççi’ye; “Her şeyden önce ilgi duyduğu şeyleri kendim denemeye gayret ediyorum. Puzzle yapacaksa önce kendim bir deniyorum, sonra onu yönlendiriyorum. Bilgisayar oyunuysa önce zaman ayırıp kendim oynuyorum. Sonuçta bir çocuğu yönlendirmenin başlıca kuralı sorduğu sorulara yanıt verebilmek. İkinci kuralı ilgi duyduğu alana ne kadar hakim olduğunu gözlemleyebilmek, eksikleri varsa onu tamamlaması için teşvik etmek. Üçüncü kural ise onu sınamak için zorluklar ortaya koymak. Belki de onunla rekabet etmek çoğunlukla… Ve bunu yaparken de onun donanımını arttırmak gerekiyor ki sürekli kendini kötü hissetmesin” diye cevaplıyor.Pınar-Ege Bek
Annesinin atölyesinde geliştirdiği el yeteneğiyle yepyeni karakterler yaratan Ege, sekiz yaşında. Evdeki atölye odasının duvarında duran resimlerinde anne-babasını bile kendine göre yeniden tasarlamış, farklı karakterlerle bir dünya çıkartmış ortaya. Belki de gelecekte bir ‘Ben10’ de o yaratır. Belli mi olur?
Pınar Bek el işlerine merakından dolayı takip ettiği yayınlardan öğrendiklerini zamanla evde oğluyla ve arkadaşlarıyla denemeye başlamış. Bu uygulamalardan o kadar fazla keyif almış ki deneyimlerini daha fazla çocukla paylaşmaya karar vermiş. Ve evinde bir atölye kurmuş. Doğal olarak tüm atölyelerin başlıca konuğu oğlu Ege. El beceresini ve hayal gücünü kullanabildiği bu atölyeler onun en büyük keyiflerinden biri haline gelmiş. Üstelik Sünger Bob, Angry Bird çizmek istemediği için şimdi kendi karakterlerini yaratıyor. Annesi kısıtlanmaktan hoşlanmayan bir çocuk olduğunu söylüyor Ege’nin; “Algısı inanılmaz, görsel hafızası mükemmel diyebilirim. Ege için kurallar çok sıkıcı, mümkün olsa tüm kuralların dışına çıkmak ister. Okulda, evde, sosyal hayatta olan kurallar belki de onun sanata, çevreye olan ilgisini arttırıyor. Uzaydan, bilimden, teknolojiden, tüm icatlardan ve son olarak da Yunan mitolojisinden inanılmaz keyif alıyor.” Bundan dolayı onun yaptığı tüm kutularda, resimlerde; kedisi, kuşu, çiçeği kendine has. Ayrıca kesip yapıştırmaya, kartlar hazırlamaya da bayılıyor. Fotoğraf çekmeye de merakı olan Ege’nin bu konuda en sevdiği şeyse Lego’lardan yarattığı figür ve mekanların fotoğraflarını çekmek. Annesi onun kendini geliştirmesi için mümkün olduğunca farklı şeyler denemesi konusunda onu cesaretlendirmeye çalıştıklarını çünkü ne kadar çok şey denerse, ileride ne istediğini o kadar kolay bulacağına inanıyor. Ege büyüdüğünde ne olacağına henüz karar vermemiş ama illa bir cevap vermesini istiyorsak macera dolu bir mesleği olacağını yazmamızı istedi! Onun gezmekten en keyif aldığı yerler ise; Özgürlük Parkı ve Göztepe Parkı. Özellikle fıskiyeler açıldığında suların altında koşturmaya bayılıyormuş. Bağdat Caddesi’ndeki Vapiano ise çıkışlarda verdiği şekerler yüzünden favorisi. NumNum’da ise yemek gelene kadar verilen eğlenceli malzemeler sayesinde listesine giriyor. Bu arada Pınar Bek’in sahibi olduğu TikTuk Atölye, eylül ayı itibariyle ev ortamından çıkıyor Kozyatağı’nda bir dükkana taşınıyor. Seval Uzun’la birlikte yeni bir konsept geliştiren Bek, burada çocuklar ve yetişkinler için farklı atölyeler yapmaya hazırlanıyor. Meraklılarına duyurulur!