Kekemeliğe yapısal bir yatkınlıkla birlikte, çevresel, gelişimsel ve psikolojik nedenlerin yol açtığı tahmin ediliyor. 2-4 yaş arasındaki her çocukta, sözcük tekrarları, arada anlamsız ses çıkarmalar ve düzeltme yapmaların gelişimsel olarak normal kabul edildiğini belirten Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Dil ve Konuşma Terapisti Berna Demirkan Kırımtay, 22 Ekim Dünya Kekemelik Günü’ne özel kekemelik sürecinin belirtileri ve tedavisiyle ilgili bilgiler verdi…
Kekemelik doğuştan gelen bir bozukluk mu?
Kekemeliğin nedenlerine ilişkin yapılan aile çalışmaları, ailede kekeleyen bir birey varsa, bu ileride başka kekeleyen bireylerin olma olasılığının arttığını gösteriyor. Bireyde yapısal olarak kodlanmış bir kekemelik varsa, herhangi bir şekilde tetiklenebiliyor ve kekemelik oluşabiliyor. Ayrıca yetişkinlik döneminde de ortaya çıkabiliyor. Nörojenik bozukluklar ve kekemelik ilişkisini bulgulayan çalışmalar olduğunu biliniyor. Örneğin kafa travması sonrası kekemelik gelişebiliyor. Kekemeliğin nedenleriyle ilgili yapılan çalışmalarda farklı nedenler ileri sürülebildiğine dikkat çeken Berna Demirkan Kırımtay, “Ancak son zamanlarda yapısal bir yatkınlığın olduğu, çevresel, gelişimsel ve psikolojik faktörlerin de bunun üzerine eklendiği görüşüne inanılıyor. Çocukluk dönemindeki kekemelikte ebeveynlerin çocuğa karşı mükemmeliyetçi tutumları, ckarmaşık dil kullanımı yani çocuğun yaşına uygun olmayan dil seçimi, çocuğun konuşmasında yapılan zaman baskısı, ebeveynin hızlı konuşması, yeni eve taşınma, kardeş olması gibi çocukta güvensizlik yaratan durumlar, çocukluk döneminde kekemeliğin gelişmesinde rol oynayabiliyor” diyor.
Erken çocukluk döneminde belirti veriyor
Erken çocukluk döneminde, dil gelişiminin parçası olan ‘normal akıcısızlıklar’ görülebiliyor. ‘Gelişimsel kekemelik’ denen ve en sık 2-4 yaş arasında görülebilen bu durum; sözcük tekrarı, kısmi sözcük tekrarı, tek heceli sözcük tekrarı, araya anlamsız sözcük veya ses sokma ya da düzeltme yapma şeklinde olabiliyor. Yaş
ilerledikçe hece ve tek heceli sözcük tekrarları azalırken, düzeltmeler ya da araya sözcük eklemelerin devam edebildiğini belirten Berna Demirkan
Kırımtay, “Bunun tersi oluyorsa ve hava akımı ile artikülatuar hareketin durması olarak tanımlanan ‘blok türü takılma’ oluyorsa, çok uzun süren ses uzatmaları varsa, takılmalara eşlik eden ikincil davranışlar gözleniyorsa ve ailede genetik yatkınlık varsa üzerinde daha çok durulmalı. Bu dönemde ailenin uzman bir dil ve konuşma terapistinden danışmanlık alması önemli” diyor.
Başlangıç evresinde müdahale etmek daha kolay
Kekemelikte, başlangıç evresinde, çocuğun takılmamak için ortaya koyduğu davranışlar veya takıldıktan sonra kurtulmak için gösterdiği çabalar henüz görülmüyor. Çocuğun takılmayla ilgili farkındalığının ve olumsuz duyguların olduğunu ancak takılmadığında rahat olduğunu belirten Berna Demirkan Kırımtay, olumsuzluk duyguları henüz derin olmadığından erken evrede müdahale etmek elbette daha kolay olduğunu belirtiyor.
Kekemelik tedavisinde konuşmanın zamanlamasını değiştirme, konuşma sırasındaki fiziksel gerginliği azaltma gibi ‘akıcılık odaklı’ tekniklerden yararlanılıyor. Ancak yapılan son çalışmalar akıcılık tekniklerinin bireyin iletişime karşı tutumunu artıran ve kekemeliğin hayatındaki olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik terapi teknikleriyle birlikte kullanıldığında daha iyi sonuçlar verdiğini gösteriyor. Berna Demirkan Kırımtay, “Kekemelik tedavisi/ terapisi, başlı başına dil ve konuşma terapisi alanının konusu. Ancak bireyler kekemelik sonucu kişisel ve çevresel faktörlerden dolayı psikolojik anlamda oldukça yıpranıyor. Özellikle yetişkin grupta dil ve konuşma terapisine ek olarak psikoloji ve psikolojik danışmanlık disiplinlerinden destek alınabilir” diyor.
Tedavinin başarılı olma ihtimali ne kadar yüksek?
Kekemelik terapisinde süreç ve başarı oranı kişiden kişiye göre değişiklik gösteriyor. Çocuk ya da erişkin bireyin kekemeliğiyle ilgili farkındalığı, duyguları, terapiye karşı istek ve motivasyonu, ailenin yaklaşımı ve beklentileri gibi faktörler, her ne kadar aynı yaş grubunda aynı teknikler uygulansa dahi, terapinin sürecini ve başarısını önemli ölçüde etkiliyor. Tedavi sürecinde ailelere de görev düştüğünü belirten Berna Demirkan Kırımtay; “Çocuğun takıldığı anlarda onun ağzına değil gözlerine bakıp onu sabırla dinleyerek, baskı hissetmemesi için sorular sormayabilir, basit bir dil kullanarak ve sözcük ya da cümlesini tamamlamaya çalışmayabiliriz. Takıldığı anlarda onun yanında olduğumuzu belli edip onu rahatlatabileceğimiz gibi, fiziksel temas ile kendini yalnız hissetmemesini sağlayabiliriz” diyor. Bununla birlikte tedaviyi verecek kişinin de aileler tarafından özenle seçilmesi gerektiğinin altını çizen Berna Demirkan Kırımtay, terapiyi lisans mezunu ise dil ve konuşma terapistinin, yüksek lisans mezunu ise uzman dil ve konuşma terapistinin yapması gerektiğinin belirtiyor.