Uyku, bebeğin zihinsel ve bedensel gelişimi açısından son derece önemli, üstelik yararları sadece bununla da kalmıyor; ruhu beslediğini de unutmamak gerekiyor. Uyuyan bebek daha güzel büyüyor, daha mutlu, daha huzurlu oluyor. Ancak uyku konusunda bazen işler ters gidebiliyor… İşte o zaman bebeğinizi ve sizi neler bekliyor, biliyor musunuz?
Yazı: Elif Girgin /
Elele Arşivi: 12.03.2018
Uyku neden gerekli?
Uyku, insanlarda değişmiş bir bilinç seviyesinde, kısmen baskılanmış duyusal aktiviteyle ve neredeyse tüm istemli kasların kapatılmasıyla karakterize bir davranış. “Uyku sadece bir dinlenme aracı değildir; beyin başta olmak üzere tüm organların yenilenmesi için şarttır. Uyku sırasında stres hormonları azalırken büyüme hormonu salınımı artar. Bu sayede uyku sırasında vücut kendini onarır, yeniden yapılandırır, protein sentezi artar ve vücut kendini yeni güne hazırlar” diyen Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Neslihan Korkmaz, çocukların düzgün gelişmesi için gereken asgari uyku sürelerinin 4-12 aylık bebekler için 12 ile 16 saat arası, 1-2 yaş arası çocuklar için 11 ile 14 saat arası, 3-5 yaş arası çocuklar için 10 ile 13 saat arası, 6-12 yaş arası çocuklar için 9 ile 12 saat arası, 13-18 yaş çocuklar için 8 ile 10 saat arası olduğunu söylüyor.
Dört çocuktan birinde var
Çocukların yüzde 25’inin geçici veya uzun süreli uyku sorunu yaşadığını ifade eden Uz. Dr. Korkmaz, uyku sorunlarının kendini uykuya dalma güçlüğü, uyku terörü, kabus bozukluğu, uykuda yürüme, gece altını ıslatma, horlama, uyku apnesi, huzursuz bacak sendromu şeklinde gösterebileceğini söylüyor. Uyku bozuklukları sadece gece uykuyu değil, çocukların gündüz fonksiyonlarını, davranışlarını ve okul başarılarını da olumsuz yönde etkiliyor. Çocuklarda uyku bozuklukları ‘Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’na (DEHB) benzer yakınmalar ile ortaya çıkıyor. Uyku bozuklukları obezite riskini artırıyor. Büyüme hormonu salınımı azaldığı için boy uzamasında sorun yaşanıyor. Güven duygusunda azalma olduğu için çocuk kendi kendine karar verme konusunda zorlanıyor. Ayrıca huzursuzluk, yorgunluk, dikkatsizlik ve sinirlilik gelişiyor… Uyku bozukluklarının altında organik ve ruhsal problemler yatabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Neslihan Korkmaz, bu durumlarda mutlaka bir doktora başvurulması gerektiğinin altını çiziyor.
Farklı bir bilinç hali: Gece terörü
Pedagog Dr. Adem Güneş, “Halk arasında ‘karabasan’ veya ‘al bastı’ diye tarif edilse de, gece terörü çocuğun derin uyku evresine geçişi sırasında, kaygı, korku ve gerilim yaşaması ile ortaya çıkan ve çocuğun uyanma çabası sergilediği bir uyku bozukluğu davranışıdır” diyor ve devam ediyor: “Gece terörü yaşayan çocuk farklı bir bilinç halindedir. Her ne kadar fiziksel olarak uyanık gibi görünse de bağırıyor, ağlıyor ve hırçınlık yapıyorsa ruhsal olarak uyku halindedir. En çok 3-6 yaş aralığında görülen gece terörü, ender durumlarda çocuğun tamamen uyanması ile sonuçlanır. Sıklıkla sakinleşip yeniden uykuya dalma gözlemlenir. Atak süresi birkaç dakika ile yarım saat arasında devam edebilir. Çocuk sabah uyandığında yaşadıklarını anımsamaz.” (Gece terörü nedir konulu makalemize de bakabilirsiniz)
Bağlanma bozukluğu mu?
Gece terörünün fizyolojik ve genetik sebepleri olabileceği gibi psikolojik sebeplerinin başında ‘Bağlanma Bozukluğu’ geliyor. “Çocuk anne ile (veya bir bağlanma figürü) arasında güvenli bağ kuramamışsa, gelişen içsel kaygılar gece terörünü oluşturan en önemli sebeptir. Güvenli bağlanmada sorun yaşayan çocuklar, uykunun en derin anında kendilerini tamamen uykuya bırakacak kadar kendilerini güvende hissedemedikleri için yeniden uyanma refleksi sergilerler” diyen Güneş, bu durumun genellikle uykunun üçüncü veya dördüncü NREM / Non-RapidEyeMovement evresinde oluşan bir güvensizlik/kaygı hali olduğunu söylüyor. “Bazı gözlemciler gündüz uykusunu alamamış veya olumsuz olaylardan etkilenmiş çocukların da anlık gece terörü yaşadığını bulgulasalar da, patolojik bir gece teröründen bahsedilebilmesi için belli süreklilik içinde görülmesi gerekir” diye de ekliyor.
Kabus mu, gece terörü mü?
Kabus olarak adlandırılan korkulu rüyaların gece teröründen farklı olduğunu ifade eden Pedagog Adem Güneş, “Kabuslar genellikle çocuğun uyanması ve kendine gelmesi ile sonuçlanır. Çocuğun teselli arayışı vardır. Çocuk uyandıktan sonra anne-babasına sığınarak yeniden uykuya dalmak ister. Gece teröründe ise, çocuk farklı bilinç halindedir, çok belirgin bir halde o anda orada değildir. Uyanması oldukça zordur, teselli edici davranışlara kapalıdır, karşılık vermez. Gece terörünün sonlanması bir sığınma arayışı ile değil, sakinleşip yeniden uykuya dalması şeklindedir” diyor.
Çocuk aslında rüyayı yaşıyor
Güneş, gece terörü sırasında çocuğun neler yaşadığını şöyle anlatıyor: “Çocuk orada değildir. Uyanamadığı rüyanın devamını yaşamaktadır. Kaygı, korku ve gerilim dolu ruhsal durumdan kurtulma çabası vardır. Her ne kadar gece terörü anı ertesi gün hatırlanmasa da yaşanan korku, rüya gibi anımsanabilir. Sıklıkla anlatılan o korku sahnelerinde çocuklar bir boşluktan aşağı düşerken çığlık attığını ifade eder. Bu boşluk anne ile çocuk arasındaki güvenli bağın zayıflığını ve çocuğun güvensizlik içinde anneden (güvenli bağlanma figüründen) kopuşu temsil eder. Bununla birlikte korkunç biri tarafından kovalandığını, birileri tarafından öldürülmek üzere olduğunu ifade eden anlatımlara da rastlanır.“
Güvensizlik tetikliyor
Gece terörünü (fizyolojik ve nörolojik sebepler hariç) tetikleyen en önemli faktörün ebeveyn ile çocuk arasında yaşanan duygusal, psikolojik sorunların devamlılığı olduğunu belirten Adem Güneş, çocuğun kendini güvende hissetmemesinin uyku terörünü destekleyeceğini söylüyor. Ebeveynlerin ayrılık konuşmaları, ebeveynin çocuğu hakkında kullandığı ‘senden bıktım’ türünden şiddet söylemleri, bağlanma döneminde (0-2 yaş) çocuğun anneden uzak kalması da tetikleyici faktörler arasında sayılabiliyor.
Uyandırmaya çalışmayın!
Gece terörü yaşayan çocuğu uyandırmaya çalışmak oldukça sakıncalı. Onun yanında var olmak, uykuya dalma esnasında yanına uzanmak, tensel temaslar ile onun kendini güvende hissetmesini sağlamak en doğru davranışlar. Gece terörü yaşayan çocuğa o an yapılacak çok fazla bir şey olmamasına rağmen, bunu bir sinyal olarak kabul edip, güvenli bağın oluşumuna odaklanmak gerektiğini ifade eden Pedagog Güneş, bu dönemde çocuğun anne ile birlikte yatması, tensel temasın artırılması, çocuğun üzerindeki baskıların kaldırılması, anne kaybı yaşatılmamasının oldukça önemli olduğunun altını çiziyor.
Gündüz uykusunda gece terörü yaşama olasılığının oldukça düşük olduğunu belirten Güneş, gündüz görülen sıçramalar, ani ve korku ile uyanmaların genellikle kabuslardan kaynaklandığını söylüyor.
Gece terörüne iki aydan fazla ve dört haftalık bir süreçte en az iki defa rastlanması durumunda uzman yardımına başvurulması gerekiyor. Fizyolojik ve nörolojik bulgular araştırıldıktan sonra bu sebeplerin olmaması halinde psikolojik destek alınması önemli.
Derin uykuda alt ıslatma
Gündelik yaşamdan kaynaklanan bazı olumsuz durumlar hariç ,‘derin uyku’ problemi yaşayan çocuklarda görülen bir diğer davranış da alt ıslatma problemi… Korkulu bir film seyretmiş olmak, yoğun kaygı ile gün geçirmek, gün içinde şiddet, taciz ve ceza yaşamak, aşırı su tüketmek ve fakat tuvalet ihtiyacını yeterince gidermemiş olmak gündelik yaşamdan kaynaklanan bazı olumsuz durumlardan sayılabiliyor. Bu gibi durumlarda oluşan alt ıslatmaların bir problem davranış olmadığını ve süreklilik görülmediğini belirten Pedagog Adem Güneş, asıl alt ıslatma probleminin ‘derin uyku’ sorunundan kaynaklandığını söylüyor. Derin uykunun, genellikle genetik yatkınlıkla görülen, çocuğun uykuyu kendinden geçmişçesine yaşaması hali olarak tanımlayan Güneş, böylesi bir durumda çocuğun idrar yollarında gerçekleşen eylemlere uyanarak karşılık veremediğini ifade ediyor ve devam ediyor: “Çocuk rüyasında tuvalete gider, tuvalet için uygun bir ortam bulduğunu zannederek altını ıslatır. Rüya çocuğun tuvaletini yapması için bir uyaran görevi görür. Çocuk her seferinde altını ıslatmış olmanın mutsuzluğu ile uyanır. Bir daha yapmayacağım dese de derin uykudan uyanamama hali onun her seferinde ıslak uyanmasına yol açar.”
Fizyolojik mi, psikolojik mi?
İdrar kesesinin küçük olması gibi fizyolojik sebeplerden kaynaklanan alt ıslatmalar da olabiliyor. Tedavide öncelikle fizyolojik sebepler üzerinde durulması, eğer fizyolojik sebep yoksa genetik yatkınlığa bakılması gerekiyor. Çünkü derin uyku problemi çoğunlukla anne, baba veya dayı, teyze, amca, hala gibi yakın akrabaların geçmişinde de karşılaşılan bir aktarım. Psikolojik sebeplerden kaynaklanan alt ıslatmalar ise dönemsel oluyor. Gündüz yaşanan gerginlikler alt ıslatmalara sebep olsa da devamlılığı olmuyor.
Ergenliğe kadar sürebilir
Derin uyku kaynaklı alt ıslatma sorunları çocuğa gece tuvalet alışkanlığı kazandırıldıktan kısa bir süre sonra gözlemleniyor. Yaklaşık üç yaş civarı başlayan sorunlar ergenlik sonuna kadar devam edebiliyor. Tuvalet eğitimi sırasında yaşanan gerilim de çocuğun belli bir süre alt ıslatmasına yol açabiliyor. Ancak yanlış tuvalet eğitimi yıllar süren bir alt ıslatma sorununu oluşturmuyor. Adem Güneş, “Çocuk ne kadar psikolojik zorda ise o kadar dönem alt ıslatır, psikolojik sorunlar çözüldüğünde alt ıslatmalar da kesilir. Halbuki, gerçek bir alt ıslatma problemi yıllar boyunca devam eder” diyor.
Baskı kurmak işe yaramıyor
Pedagog Adem Güneş, alt ıslatma sorunu yaşayan çocukların ailelerine şu önerilerde bulunuyor: “Hiçbir çocuk bilerek ve isteyerek alt ıslatmaz. Bu durumdan memnun olan çocuk da yoktur. Ebeveynler çocuğun bu sorununu anlayışla karşılamalı. Onları suçlu, pis ve beceriksiz hissettirecek tutum ve davranışlardan kaçınmalı. Sorunun geçici mi olduğu, yoksa genetik bir yatkınlıktan kaynaklanan ‘derin uyku’ probleminin mi buna yol açtığına bakılmalı. Eğer gündelik yaşamın olumsuz yansımaları ise, o olumsuzlukların giderilmesine çaba harcanmalı. Genetik bir yatkınlık varsa, yapılacak çok bir şey olmadığı bilinmeli. Bu sürede onun yıpranmaması için çaba harcanmalı. Çocuğa bol iç çamaşırı, alıştırma külotu ve sıvı geçirmeyen çarşaflar alınmalı. Çocuğa baskı kurmanın bir işe yaramayacağı, hatta durumu daha da kötüye sokacağı bilinmeli. Baskı ve zorlamalar, şiddet ve cezalandırmaların özellikle erkek çocukların yetişkinliklerinde ereksiyon problemlerine kadar uzayabilecek cinsel işlev bozukluklarına yol açacağı unutulmamalı. Psikolojik kökenli alt ıslatmalarında çocuğun gündelik yaşamının daha güvenli, daha pozitif olmasına gayret edilmeli, okulda veya arkadaş ortamlarında yaşanılan durumlar mercek altına alınmalı. Bunun yanı sıra yeme düzenindeki bozukluklar düzeltilmeli, gece yatmadan önce sıvı tüketimi azaltılmalı, tuvalet ihtiyacı giderilmeden yatmamak gerektiği dikkate alınmalı.”
Bunlara dikkat!
• Çocuğunuzun günlük aktivitesi azaldıysa,
• Öğrenme güçlüğü çekiyorsa,
• Büyüme-gelişme geriliği olmaya başladıysa,
• Gün içinde hep uykulu ve huzursuz ise,
• Gece uykuya geçmekten korkuyorsa yeterli uyumuyor olabilir.