Psk. Karaman’ın gözlemlediği bir diğer konu ise çocukların iç denetimlerinin etkinleştirilmemesi ve genellikle dış denetim ile ilerlemeleri… Bu durumun şartlı sevgiyle başladığını söyleyen Karaman, “Yemeğini yersen parka gideriz, şunu yaparsan bunu alırım dediğinizde şartlı sevgi vermiş oluyorsunuz. Çocuklara onların iç denetim mekanizmasına güvenmemek, yapmak istemiyorsa yapmamasına fırsat vermemek, yemek yedirirken bile doydum diyen çocuğa sen bilmezsin ben bilirim doymamışsındır diyerek yedirmeye devam etmek çocuğun şunu düşünmesine neden oluyor; evet ben doğru karar veremem, o nedenle sorumluluğu etrafa bırakayım. Ya da çocuk koltuğa çarpınca koltuğu döverek, ‘Sorun sende değil koltukta’ mesajı vererek aslında çocuğa ‘dış dünya sorumlu, sen değilsin’i gösteriyoruz. Bunların hepsi çocuğun ya hiç karar almamasına, ya yaptıklarının sorumluluğunu almamasına ya da sorumluluk almaktan kaçmasına, dolayısıyla dış denetim odaklı olmasına neden oluyor” diyor. Böyle bir çocuk okul çağına geldiğinde ortada bir yaptırım yoksa ödev yapmıyor ya da aldığı tehditle çok korkarak ödev yapıyor. Böyle devam eden bir çocuk ileride iş hayatında dahi müdürü bir şey beklemezse işini iyi yapmayabiliyor.
Seçimlerinin sonucuna katlanmalı
Oysa çocuğun iç denetiminin gelişmesi yani belli sınırlar dahilinde kararların ona bırakılması ama kararlarının sonuçlarına katlanmasına da fırsat verilmesi gerekiyor. Örneğin ödev söz
konusu olduğunda çocuğun iç denetimle, “Şimdi bunu yapmam gerekiyor” deyip ödevini yapabilmesi önem taşıyor. Ayrıca bu çocuk ödev yapmamayı seçtiğinde bu kararına saygı
duyulmalı ve ona bunun sonuçlarına katlanma şansı verilmeli. Psk. Gülay Okutucu Karaman, iç denetimi gelişmiş öğrencilerle ne yazık ki çok nadir karşılaştıklarını vurguluyor.
REHBERLİK SERVİSİNDEN KAÇMAYIN
Nasıl hiçbir çocuk birbirine benzemiyorsa anne-babalar da aynı şekilde farklılıklar gösteriyor. Kimi veliler rehberlik servisi ile çok iyi iş birliği yaparken bazıları da görüşmeyi dahi kabul etmeyebiliyor. Psk. Gülay Okutucu Karaman, “Rehberlik servislerinin yaşadığı en büyük sıkıntılardan biri elimizde sihirli değnek olduğunun düşünülmesi… Oysa ancak herkes işin içinde olursa çocukta bir gelişme oluyor. Bir çocuk sıkıntı yaşıyorsa herkesin görevini yerine getirmesi, evde de okulda da düzenlemeler yapılması, öğretmenin de ailenin de rehberliğin de işin içine katılması gerekiyor. Bu ayaklardan biri bile eksik olursa ancak bir yere kadar ilerleyebiliyor ve çok fazla verim alamıyoruz” diyor.
SORUNU İNKAR ETMEYİN
Anaokulunda ya da ilkokul birinci sınıflarda rehberlik servisinin işi daha zor oluyor. Aile bazı sorunlarla ilk defa karşılaşıyor ve bir aile için bunu duymak tabii ki hiç kolay olmuyor. Ancak başta kabul etmek zor olsa da Psk. Karaman ailelere sonrasında okuldan yapılan bildirim üzerine düşünmelerini öneriyor ve ekliyor: “Çünkü siz bir sorun olduğunu kabul etmeseniz dahi sıkıntıyı yaşayacak olan çocuğunuz oluyor. Burada okulun aileyi çok zorlamaması, biraz sürece bırakması gerekiyor. Ancak ailenin de o süreçte zamanın aktığını, sorunun iyileşme süresinin uzadığını da unutmaması şart.”
SORUN ODAKLI OLUNMAMALI
Toplum olarak başarı odaklı olduğumuz kadar sorun odaklı olduğumuzu da söyleyen Karaman, “Başarıyı engelleyecek bir sorun olduğunda alarma geçiyoruz. Bu arada iyi giden konuların aile ile paylaşılması göz ardı edilebiliyor. Bir çocuk her şeyi yüzde yüz yanlış yapamaz. Her an sorun yaşamıyordur ve mutlaka iyi yaptığı şeyler de vardır. Ama aile okula gelip sadece sorunu duyduğunda bir süre sonra aile ile iletişim kopmaya başlıyor. Çocuğun iyi yaptığı şeyleri de dile getirmek, güçlü yönlerini önde tutarak ilerlemek gerekiyor. Aile iyi
yönleri duyunca mutlu oluyor ve iş birliği yapmaya daha yatkın oluyor” diyor.
REHBERLİK SERVİSİ SİZE NELER SAĞLAR?
• Çocuğunuzun gelişim sürecini öğrenebilirsiniz.
• Yaşadığınız bir sıkıntıyı paylaşıp destek isteyebilirsiniz.
• İçinde bulunduğunuz bir durumun çocuğa hitap edip etmediğini danışabilirsiniz. Örneğin çocuğunuzu bir kursa yazdıracaksanız dahi fikir alabilirsiniz.
• Çocuğunuzun bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimi sağlıklı mı, yaş düzeyine uygun mu, değilse neler yapabilirim, okuldan neler bekleyebilirim ve rehberlik servisi bu sürece nasıl destek olabilir sorularının cevaplarını alabilirsiniz.
• Rehberlik ile yaptığınız görüşmelerden faydalanırsanız kendinizle ilgili süreçleri de fark edersiniz, nasıl bir anne nasıl bir baba olduğunuzu bile görebilirsiniz.
ONUNLA İYİ VAKİT GEÇİRİN YETER
• Bırakın bebeğiniz elini ağzına götürsün… O sırada el-göz koordinasyonunu öğreniyordur. Aynı beceri ile ileride yazı yazmayı öğrenecek. Ona emzik verirseniz ya da elini ağzından çekerseniz bebeğinizi engellemiş olursunuz.
• Bırakın sosyalleşmeye başladığı dördüncü ayda bazı insanlara gitmek istemesin. Ayıp olur diye onu zorlamayın ya da bunun bir sorun olduğunu düşünmeyin. Bu bebeğinizin farklılıkları görmeye başladığını gösteriyor. Okulda da farklı sesleri ve harfleri böyle ayırt edecek.
• Zihinsel gelişimi için sadece zeka geliştirici oyuncak aramaktan vazgeçin. Bebeğiniz uygun ortam sağlandığında zaten gelişiyor, yeter ki siz onunla verimli ve güzel vakit geçirin, onun sosyalleşmesine, koşup oynamasına, toprakla temas etmesine izin verin. Yaratıcılığınızı kullanarak oyun saatleri yapın.
Bunları yaparsanız hem ilişkiniz gelişir hem de çocuğunuzun gelişimi desteklenir. Sizinle ilişkisi iyi olan çocuk zaten iyi olur. İlerleyen yıllarda belki sizin istediğiniz seçimleri yapmayacak, ama kendi yolunu bulacak ve ‘iyi’ olacak.
YA ÇOCUĞUM OKULA KABUL EDİLMEZSE?
Günümüzde ailelerin en büyük endişelerinden biri de çocuklarının istedikleri okula kabul edilmemesi… Kimi okullarda akademik çalışmalar daha ön plandayken, kimi okullarda çocuğun sosyal gelişimi öne çıkıyor ve etkinlikler daha ağırlıklı olarak yapılıyor. Kimi okullarda ise yabancı dil öğrenimi ön sırada yer alıyor. Psk. Gülay Okutucu Karaman, “Her çocuk farklı
olduğu gibi her okulun tarzı da farklı. Bir okulun rehberlik servisinin çocuğun o okula uygun olmadığını söylemesi her zaman çocuğun eksik olduğu, yeterince gelişmediği anlamına gelmiyor. Bu sonuç genellikle çocuğun yapısı ile okulun yapısının birbirine uymadığına işaret ediyor” diyor.
Çocuk ile okul arasına girmeyin
Tüm anne-babaların üzerinde sık sık düşündüğü, zaman zaman çaresizliğe kapıldığı konulardan biri de ödevler. Psk. Gülay Okutucu Karaman, çocuğun iç denetiminin gelişmesi
için anne-babanın ödev sürecine girmemesi gerektiğini belirterek şunları söylüyor: “Bazı okullar çocukların evine ödev defterleri gönderiyor ve aslında çocuğa ‘Sen doğru yapmamış olabilirsin annen de kontrol etsin’ mesajı veriliyor, dış denetim devreye sokuluyor. Oysa annenin ‘Ödevini yaptın mı?’ sorusunu bile sormaması gerekiyor. Çocuk ödevini yapamıyor ve sizden yardım istiyorsa ona nasıl yapabileceğini bulması, nasıl araştırma yapabileceğini öğrenmesi ya da okulda kimlerden yardım isteyebileceği gibi konularda yol gösterebilirsiniz, hatta bu çözüm yollarını çocuğun bulmasına destek olmanız daha önemli. Sizin istediğiniz ya da doğru bulduğunuz, onu bu sorununda çözüme götürecek yolu söylemiyor olabilir ama önemli değil. O kendi yolunu denesin. Denediği yol olmuyorsa ‘Şimdi ne yapabilirsin?’ deyin. Çözüm üretme becerisini geliştirin ki hayat boyu karşılaştığı sorunlarda da çözüm üretebilsin. Ancak ödevi birlikte yapmamalısınız. Ödevini yapmıyor ise bırakın bu kararının sorumluluğunu alsın, öğretmeni ile karşı karşıya kalsın ve sonucuna katlansın. Bu açıdan ödevlere hem pekiştirici hem de çocukların sorumluluk alma duygusunu geliştiren araçlar olarak bakabilirsiniz.”Örneğin çocuğumuz birinci sınıftayken öncelikle onun okuma-yazma öğrenmesine odaklanıp “Öğrenecek mi yoksa sınıfın gerisinde mi kalacak?” diye endişelenirken asıl konunun çocuğun okula adaptasyonu olduğunu atlayabiliyoruz. Onun hemen adapte olmasını ve başarmasını istiyoruz. Çocuk büyüdükçe, özellikle ikinci kademede ise gireceği sınavlara, testlere, puanlara odaklanıyor ve onun ergenlik döneminde olduğunu atlıyoruz. Psk. Gülay Okutucu Karaman, “Yani biz yetişkinler çocukların içinde bulundukları süreçlerin
farkında olmadan, hep hedefe odaklanıyoruz. Bu durum daha çok eğitimin yapısından kaynaklanıyor olsa da biraz anı yaşamak gerekiyor” diyor.
Bir parkta karşılaşan anneleri düşünün… Konuşmalar genellikle, “Seninki yürüyor mu, dişleri çıktı mı?” gibi kıyaslama soruları ile dolu oluyor. Karaman, çoğu annenin bebeği doğduğu andan itibaren hangi ay ne yapması gerektiğine odaklandığını söylüyor ve her çocuğun farklı olabileceğini göz ardı ettiğinin altını çiziyor: “Oysa ana odaklansanız daha keyifli vakit geçireceksiniz çünkü uygun gelişimi gösterip göstermeyeceğine odaklanmak kaygılanmanıza neden oluyor, kaygılanmak da anı yaşamanızı güçleştiriyor. Çocuk da bunu hissediyor. Ne kadar kaygılıysanız çocuğunuzla geçirdiğiniz zaman o kadar verimsiz oluyor, oysa yıllar çok çabuk geçiyor. Yürüdü mü, dişi çıktı mı, anaokuluna başladı mı, anaokulunda boyasını taşırmadan boyayabildi mi derken zaten vakit kaybediyorsunuz. Oysa bir çocuğu en güzel geliştiren birlikte geçirdiğiniz zaman ve dozunda yaptıklarınız; ne çok korumacı ne sonsuz özgürlükçü olmanız, ne çok sıkmanız ne çok bırakmanız, ne hiç bilgi vermemeniz ne de sürekli bilgi bombardımanına tutmanız, ne her şeyi çocuğa bırakmanız ne tüm ipleri elinize almanız…”
Akışa güvenmenin önemine değinen Karaman, “Küçük bir çocuğu aşırı koruduğunuzda geç yürüyebiliyor çünkü onu tutmuş oluyorsunuz. Aynı çocuk ilerleyen yıllarda öğrenme sürecinde de sıkıntı yaşayabiliyor. Örneğin bebekler dördüncü aydan itibaren her şeyi atmaya başlıyor ve anneler bir süre sonra, ‘Atacaksan vermeyeceğim’ diyor. Oysa o sırada çocuğun mesafe kavramı oluşuyor. Bebek atıyor, gözlemliyor, nereye gittiğine bakıyor, sizin o andaki tepkinizi ölçüyor. Mesafe kavramını fark eden bebek ileride insanlar arası
mesafeyi, ilişkilerdeki mesafeyi de ölçebiliyor ve diğer yandan matematik gelişiminin de temellerini atmış oluyor. Bebekken yaptığı her şey akademik gelişimin de temellerini
oluşturuyor” diyor.
HER ŞEY ZATEN OLUYOR, ENDİŞELENMEYİN
Örneğin çocuğumuz birinci sınıftayken öncelikle onun okuma-yazma öğrenmesine odaklanıp “Öğrenecek mi yoksa sınıfın gerisinde mi kalacak?” diye endişelenirken asıl konunun çocuğun okula adaptasyonu olduğunu atlayabiliyoruz. Onun hemen adapte olmasını ve başarmasını istiyoruz. Çocuk büyüdükçe, özellikle ikinci kademede ise gireceği sınavlara, testlere, puanlara odaklanıyor ve onun ergenlik döneminde olduğunu atlıyoruz. Psk. Gülay Okutucu Karaman, “Yani biz yetişkinler çocukların içinde bulundukları süreçlerin
farkında olmadan, hep hedefe odaklanıyoruz. Bu durum daha çok eğitimin yapısından kaynaklanıyor olsa da biraz anı yaşamak gerekiyor” diyor. Bebeğinizle geçirdiğiniz ilk yılı düşünün… Ona “Sekizinci ayda emeklemeye başlayacaksın. Dokuzuncu ayda senden sıralamanı bekliyorum, ardından da adım atacaksın” demediniz. O ilk sene siz imkan tanıdığınız sürece bebeğiniz her şeyi kendiliğinden yaptı. Aslında ilerleyen yılların da böyle devam etmesi gerekiyor. Çocuğun onun yanında olduğunuzu görmesi ancak onun tepesinde olmamanız önem taşıyor.
Yazı: Yaprak Çetinkaya
Çocuğunuzun devam ettiği okulun rehberlik servisini hafife almayın. Bu ekipteki psikologlar ile yürüteceğiniz sürekli iletişim hem çocuğunuzun gelişimini takip etmenizi hem de kendinizle ilgili farkındalıklar geliştirmenizi sağlayabilir.
Birçoğumuz için okul yıllarında ‘rehberlik’ dersi demek, boş geçen bir ders anlamına geliyordu. Rehberlik dersine okuldaki öğretmenlerden biri girer, ya ödev yapılır ya da sohbet edilirdi.
Oysa bugün okulların rehberlik servisleri adeta birer psikolojik danışmanlık merkezi gibi çalışıyor. Çocukları yakından takip eden okul psikologları hem öğretmen hem de aile ile iletişim halinde oluyor, bir çocuğun gelişimindeki sıkıntıları daha ortaya çıkmadan çözmeye çalışıyor. Tabii bu süreçte çocuklar kadar ailelerin de kendilerine ayna tutmaları gerekebiliyor.
İstanbul’da tanınmış okulların rehberlik servislerinde görev yapan, şu sıralar ise biri henüz üç aylık diğeri 1.5 yaşında olan iki oğluyla ilgilenmek için çalışmaya ara veren Psikolog Gülay Okutucu Karaman ile rehberlik servisinin gözünden öğrencileri ve velileri konuştuk. Psk. Gülay Okutucu Karaman, rehberlik servisinin görevini şöyle tanımlıyor: “Rehberlik servisi
çocuğun bilişsel, sosyal ve duygusal durumunu takip eder, bireyin kendini tanıması, anlaması, güçlü ve zayıf yönlerini keşfetmesine ve kendini gerçekleştirme sürecine destek olur. Bu takip önleyici rehberlik yani karşılaşılması olası problemleri önceden tahmin edip gerekli önlemleri alma; gelişimsel rehberlik yani bireyi zihinsel, sosyal, duygusal bütün olarak ele
alıp, kapasitesine en uygun gelişimi gösterebilmesini takip etme gibi aşamalardan oluşur. Tüm bunlar yapılırken öğretmenler, veli ve yönetim kademesi ile iş birliği içinde çalışılır ve rehberlik servisi bu koordinasyonun sağlanmasında da görev alır. Bu anlamda rehberliğin bağımsız bir birim olması da önem taşıyor.”
NOT ODAKLI BİR TOPLUMUZ
İşi gereği bugüne kadar yüzlerce öğrenci ile çalışan, birçok veli ile birebir görüşmeler yapan Psk. Karaman, ailelerin en sık karşılaştığı sıkıntıları sorduğumuzda şu yanıtı veriyor: “Toplumda başarı yani not odaklı bir bakış açısı var. Oysa her yılın çocuğa ayrı bir getirisi oluyor. Nasıl ki biz yetişkinler her yıl kendi içimizde değişimler yaşıyor ve onlara ayak
uydurmaya çalışıyorsak çocuklar da değişimler yaşıyor. Ancak onlar hep aile ile etkileşimdeler ve kendi kendilerine “Ben bu yıl neler yaşadım?” diyerek değerlendirme yapacak durumda değiller. Bu nedenle ailenin her yıl çocuğu nelerin beklediğini iyi bilmesi ve bu doğrultuda çocuğa uygun desteği vermesi gerekiyor.”