Yazı: Yaprak Çetinkaya
Çocukların açık havada geçirdiği zaman azaldıkça televizyon, bilgisayar ya da tablet başında geçirecekleri zaman artacak. İtiraf edelim, biz de teknolojiden kopamıyoruz ve çocuklarımıza bu anlamda iyi birer rol model olamıyoruz. Günümüzde teknolojiyi yasaklamak imkansız ve anlamsız olsa da Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, belirli sınırlamalar koymanın sağlık açısından çok gerekli olduğunu söylüyor.
Çocukların teknoloji ile bu kadar iç içe olmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Artık öyle bir noktaya geldik ki, çocuk olsun ergen olsun hepimiz teknoloji bağımlısı olduk. Teknolojiyi kullanmamızı sağlayan enerji, dünyanın en önemli ihtiyaçlarından biri haline geldi. Cep telefonları, bilgisayarlar, kablosuz internet ortamları olmazsa olmazlardan. Teknolojinin hayatımıza büyük bir rahatlık ve lüks sağladığı tartışılmaz bir gerçek. Fakat çok ciddi bir tehlike var ki bu da teknolojinin bağımlılık oluşturmaya doğru gitmesi ve sosyal hayatı bitirmesi. Teknolojinin olumsuzlukları en çok da çocukları etkiliyor çünkü bilgisayarlar ve internet dünyası çocuklar için tarifsiz bir merak ve ilgi alanı oluşturuyor.
Çocuklar bu devirde teknolojilere ihtiyaçları olduğunu içgüdüsel olarak biliyor olabilirler mi sizce?
Çocukların kendi varoluş felsefelerini ortaya koyma istekleri, farklı olmak, yeni şeyler keşfetmek dürtüleri, bunun için en uygun ortam olan teknolojik argümanlara yönelmelerine neden oluyor. Yoksa çocuklar beyinlerine kodlanmış bilgisayar donanımlarıyla dünyaya gelmiyor.
Bu oyunlar çocuğun beyninde nasıl etkiler yaratıyor?
Bilgisayar bağımlılığını dört ana bölümde inceleyebiliriz: Bilgisayar oyun bağımlılığı, internet sohbet bağımlılığı, web sitelerinde ve güncelerinde aşırı zaman öldürme şeklinde bağımlılık ve internet alışveriş bağımlılığı. Bilgisayarbağımlılığının en zararlısı ve tehlikelisi oyun bağımlılığı çünkü sürekli ve uzun süre bilgisayar oyunu oynamak, beyinin ayarını ve dengesini bozuyor. Bilgisayar oyunlarında, oyun kareleri hızlı hızlı göz önünden geçiyor ve böylece oyunu oynayan kişi hızlı düşünmeye ve hızlı hareketetmeye çalışıyor. Bu tür oyunlar saatler boyu oynandığında, beyni hızlı düşünmeye ve hızlı hareket etmeye programlıyor. Ancak fizyolojisi icabı hızlı düşünen, aynı anda birçok şeyi değerlendiren beyin bir konuyu derinliğine analiz ve sentez edemiyor. Diğer bir deyişle hızlı düşünme, bir konu ya da nesneye odaklanmayı ve yoğunlaşmayı engelliyor. Dolayısıyla kişinin yöneldiği her şey derinlikten uzak, yüzeysel bir bakış açısı ile ele alınıyor. Böyle bir öğrenci ne kadar zorlarsa zorlasın örneğin üzerinde çalıştığı konuyu öğrenemiyor.
Televizyonun da benzer etkileri var mı?
Aynı şekilde dört yaşından küçük çocukları, televizyon karşısında program izlesin de sesini kessin, oyalansın diye bırakmak da tehlikeli… Zira küçük çocuklar, beyin gelişimleri tam olmadığından akıcı görüntüleri hızlı geçen kareler şeklinde görüyorlar. Böylece beyin, kendini hızlı hareket etmeye ve hızlı düşünmeye programlıyor. Ancak hızlı düşünen beyin detaya odaklanamıyor, algı ve öğrenme becerileri düşüyor. Neticede karşımıza dikkat eksikliği olan hiperaktif bireyler çıkıyor.
Bilgisayar bağımlılığı olan çocuklarla karşılaştığınızda ne öneriyorsunuz?
Ağır bilgisayar bağımlısı olan bir çocukta beyin, bir süre nadasa alınmalı. Yani bilgisayar oyunları nedeniyle beyin ayarı ve dengesi bozulan kişi, en az üç ay bilgisayar oyunundan uzak durmalı, hiçbir öğrenme faaliyetine girmemeli. Böyle bir sorunu olan öğrencilere bir dönem okulu dondurmalarını dahi öneriyorum. Bu dönem zarfında hiçbir şey okumamalarını ve öğrenme faaliyetini durdurmalarını istiyorum. Zira eğer kalıcı bozukluklar gelişmemişse bir süre sonra beyin fonksiyonları eski fizyolojik normal durumuna dönüyor. Bilgisayar bağımlılığı olan kişilere herhangi bir ilaç kullanımı ya da antidepresan, anksiyolitik ilaçlar etkisiz kalıyor. Hatta bunlar durumu daha da kötüleştirebiliyor. Davranışçı bilişsel terapiler, dikkat dağınıklığını ve öğrenme güçlüğünü düzeltmez ama oyun bağımlılığı konusunda işe yarayabilir. Ama en önemlisi beyini en az 2-3 ay dinlendirmektir.
Yaş gruplarına göre çocukların teknoloji ile ilişkisi nasıl ayarlanmalı?
Bilhassa tatil zamanlarında bir saati geçmeyen bilgisayar oyunları çocuklar için kabul edilebilir bir durum. Ancak tatil zamanlarında da olsa, bir saati geçen aksiyon oyunlarına, algılama ve öğrenme yetilerini zayıflattığından izin verilmemeli. Her çocuk kendine özgüdür, her birinin keşfedilmeyi bekleyen birbirinden farklı yetenekleri vardır. Bu yetenekler çocuklar doğru yönlendirilirse anlam kazanır. Ancak bu çok hassas bir noktadır. Çocuklar yeteneği olduğu alanı, hobi olarak seçmek istemeyebilir. Çocuğun yeteneği kadar, yeteneği olduğu alana ilgi duyması ve motive olması da önemlidir. Ebeveynler, çocuklarını yeteneklerini keşfetmeleri için destekleyebilir. Ama tabii ki çocuk o alanda bir şey yapmak istemiyorsa bu çocuğu zorlama olur. Anne-babalar, kendileri ile çocuk arasındaki ilişki dinamiklerini bozmadan, çocuğu yetenekli olduğu alana yönlendirmeli. Bir süre sonra zaten çocuk da yetenekli olduğu alandaki kabiliyetlerini fark edecek ve sevecektir. Bu nedenle çocuklara, tüm zamanlarını televizyon ya da bilgisayar karşısında veya akıllı telefonlarıyla meşgul olarak geçirmelerinin doğru olmadığı ikna edici bir dille anlatılmalı.
Hep zararlarından konuşuyoruz ama çocukların bilgisayar oyunlarından elde edecekleri faydalar da yok mu?
Bir kısım çevreler, bilgisayar oyunlarının zihinsel gelişimi olumlu etkileyebileceğinden bahsediyor. Dozunda olmak şartıyla özellikle strateji oyunlarının görsel hafızayı, problem çözme becerilerini arttırması, çözüm odaklı yetenekleri geliştirmesi dolayısıyla topyekun IQ düzeyini yükseltmesi olasıdır. Buna rağmen artık son yıllarda IQ’nun yani dinamik zekanın değil, EQ’nun yani duygusal zekanın daha önemli olduğu vurgulanıyor. Ayrıca aksiyon oyunlarının olumlu hiçbir yanı bulunmadığını düşünüyoruz. Bunlar eğitici bir nitelikten öte eğlence amaçlı oynanıyor. Özellikle erkek çocukların en çok ilgi duydukları oyunlar da aksiyon oyunları…
Çocukların online olarak da sosyalleşebildiği bir dünyadayız. Bu çocuklar izole mi oluyorlar yoksa kendi yöntemleri ile mi sosyalleşiyorlar?
Teknolojiyi aşırı ve kontrolsüz kullanan çocukların, kendilerini gerçek ilişkilerden soyutlama tehlikeleri de var. Sosyal medya, çocukların gerçek dışı iletişim kurmalarına, sınırları belli olmayan sahte bir dünya oluşturmalarına da yol açabiliyor. Ayrıca denetimsiz bir sanal dünya, çocukları çeşitli cinsel ve psikolojik tacizlere, siber zorbalığa ve sosyal şiddete de maruz bırakabiliyor. Bu nedenle biz yetişkinlerin hayatlarını ciddi manada kolaylaştıran teknolojik araçlar konusunda çocuklarımızı yönlendirmek zorundayız. Bilgi çağına girdiğimiz şu yıllarda internetin yasaklanması, çocukların bilgiye ulaşmada sıkıntılar yaşamasına ve akranlarından geri kalmalarına neden olabilir. Burada önemli olan konu, teknolojinin sınırlanması değil, onun nasıl kullanılacağının öğretilmesidir. Eğer çocuğunuz sürekli bilgisayar ya da cep telefonu oyunları nedeniyle sorumluluklarını erteliyor ve riske atıyorsa, sanal arkadaşlığı gerçek arkadaşlıklara tercih ediyorsa, kullanım süresini gittikçe artırıyorsa, kısıtlama getirildiğinde agresifleşiyorsa, okul başarıları düşüşe geçmişse, aileler defalarca denemelerine rağmen bu sorunu çözememişlerse, profesyonel yardıma başvurulmalı.
Mesele teknoloji değil, bağımlılık
Psikoterapist Iris Steinfeld, teknolojinin günah keçisi ilan edilmesine karşı çıkıyor ve aslında meselenin teknoloji değil, bağımlılık olduğunu, bağımlılıkların ise çocukla anne-babanın bağının kopmasıyla başladığını söylüyor. Aşırı yemek yemek, seks, madde veya alışveriş de ilerleyen yıllarda ortaya çıkan bağımlılıklardan… Steinfeld, “Yani konumuz teknoloji değil, bağımlı olmak. Çocuklar üç yaşına kadar teknolojiyi hiç kullanmamalılar çünkü o yaşa kadar sağ beyin gelişiyor. Sağ beyin sanatla ilgili olan, duygusal, bağ kuran, kelimelerin ardını, sesini, melodisini ve konuşma tarzını analiz eden, sosyal becerileri yükselten tarafımız. Anne karnından başlayarak üç yaşa kadar büyüyor ve onun gelişimine izin vermek gerekiyor. Teknoloji ve bilgisayara odaklandığımız zaman ise analitik tarafımız olan sol beynimiz gelişiyor. Teknoloji kullanımını ancak üç yaştan sonra da kademeli olarak artırmak ve çocuğun bir saatten fazla bilgisayar, telefon başında kalmasını önlemek gerekiyor” diyor. Mama sandalyesinde telefon mu? Yıllardır İstanbul’da yaşayan ve sık sık ülkesi Avusturya’ya giden Steinfeld, hep merak edilen “Avrupalı çocukların teknoloji ile arası nasıl?” sorusuna ise şu yanıtı veriyor: “Orada iki yaşında bir çocuğun yemek yerken annesinin telefonundan video izlediğini göremezsiniz. Öte yandan benim bulunduğum yerlerde çocuklar doğaya ile iç içe yaşıyor ve dışarıda çok fazla zaman geçirdikleri için teknolojiye ihtiyaç duymuyorlar. Bir diğer fark ise Avrupa’da anneliğin çok değer görmesi ve doğum yapan annenin 1.5-2 sene aynı maaşı almaya devam ederek izin yapabilmesi… Hatta ardından isterse baba da izin yapabiliyor. Böylece aile bağları da daha güçlü kuruluyor.” Peki ya çalışmayan annelerin teknoloji bağımlısı çocuklarını nasıl açıklayacağız? Steinfeld bunun nedeninin bağ kopukluğu olduğunu söylüyor. Çocuklardan önce anne-babaların kendi teknoloji bağımlılıklarını fark etmeleri gerekiyor. Örneğin çocuğunuzla birlikte akşam yemeğine oturduğunuzda eğer bir gözünüz telefondaysa hem ona olumsuz örnek oluşturuyor hem de her telefona baktığınızda aranızdaki bağı koparıyorsunuz. Sizin de dikkatinizi çekmiştir ve belki sormuşsunuzdur, “Bu çocuklar bilgisayar kullanmasını nasıl bu kadar iyi biliyorlar?” Bunun nedeni halen araştırılıyor ancak bilinen şu ki onlar sevgi dolu varlıklar ve çok hassaslar. Bu dünyanın stresi, annelerin aşırı kontrolü ve sert tutumları, emir vererek konuşmaları başta olmak üzere birçok şey ağır geldiğinde bilgisayar onların sığınağı oluyor. Orada güvende hissediyorlar çünkü emir veren yok ve kontrol ellerinde. Bırakın, kendisi olsun Steinfeld, bebeklerin sekiz aylıktan itibaren dünyayı keşfe başladıklarını ve anne-babaların o o andan itibaren engeller koyduğunu belirterek şunları anlatıyor: “Burada dur, gitme, emekleme, terleme diye parmak sallıyoruz. Dünyadan zevk almak, keşfetmek ve kendi kimliğini ortaya koymak konusunda engeller koyuyoruz. Sonra piyano çal, baleye git, ödev yap demeye başlıyoruz. Kendisine alan kalmayan çocuk depresyona giriyor. O zaman da bilgisayara yöneliyor.” Ne yapmalı da bağlar kopmamalı, alanlar yaratılmalı? Öncelikle ona seçim şansı vermeniz gerekiyor. Hangi renk çorabı giymek istediğine, nereye oturacağına ve ne yiyeceğine ve daha kendisi ile ilgili birçok konuya yıllar içinde adım adım karar verebilmeli. Hatta size sorduğunda bile kendi fikrinizi söylemenin keyfine karşı durup “Sence hangisi?” diye sormalısınız. Yani kontrolün onda olduğu alanlar yaratmalısınız. İkinci adım ise bağları koparmamak. Bir çatışma mı çıktı, sizi zorluyor mu? Küsmek, konuşmamak, odana git demek yerine “Bu davranıştan çok rahatsızım ve şu an çok kızgınım ama bu senin tamamen kötü olduğun anlamına gelmiyor” diyebilmelisiniz. Bilgisayarı kısıtlamaktan sorumlu olduğunuzu da unutmamanız gerekiyor. Ama bunu doğru şekilde yapmalısınız. Beden ve göz teması kurarak, yumuşak bir dille, “Bak bir saatimiz doldu. Biliyorum bilgisiyar başından ayrılmak zor. Sana nasıl yardım edebilirim?” diyebilirsiniz. Tabii bir diğer önemli adım da onun açık havada, doğada daha fazla vakit geçirmesine imkan sağlamak. Çocuğunuzla birlikte bilgisayar oynamanın veya televizyon izlemenin bağ kurmayı sağlayacağını düşünüyorsanız üzgünüz. Steinfeld, “Birlikte sinemaya gitmek bağ kurmayı sağlamaz ama çıkışta film üzerine on dakika sohbet etmek çok güçlü bağlar kurar”diyor. Tomatis Sistemik Dinleme Terapisi Uzmanı da olan Iris Steinfeld bir önemli bilgiyi daha ekliyor: “Gördüğüm bir tehlike de bilgisayar oyunlarının sesleri… O seslere uzun süre maruz kalmak çocukların sinir sistemini etkiliyor ve o seslerin frekansını duymamaya başlıyorlar. İşitsel algıları düşüyor ve bunun sonucunda aktif dinleme azalıyor. Oysa ilişkilerin ve dikkatin temelinde işitsel algı önemli rol oynuyor.”