Son on yıl içinde başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada ilk gebeliğini ileri yaşlarda yaşayan anne adaylarının sayısında önemli artışlar gözlenmektedir. Ancak ileri yaşa ötelenen gebelikler, normalden iki kat daha fazla risk ile karşı karşıya kalınmasına sebep olabiliyor. Yaş doğurganlığı nasıl etkiler? İleri yaş gebeliğin riskleri neler? İleri yaş gebelikte nelere dikkat edilmeli? Bebekte sağlık problemleri görülür mü? Amerikan Hastanesi Perinatolog Prof. Dr. Oluş Api ileri yaş gebelikle ilgili merak edilenleri anlattı.
Yaş doğurganlığı nasıl etkiler?
İleri yaşlarla birlikte doğurganlık azalır. 30 yaşın altında bir kadının herhangi bir ayda gebe kalabilme şansı %20 iken, 40 yaş üzerinde bu şans yalnızca %5 olarak öngörülmektedir. Tüp bebek gibi tedavilerde dahi 40 yaşın üzerinde gebe kalma şansı azalırken, düşük ve anomalili bebek olasılığı artmaktadır. Son yıllarda, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada, ilk gebeliğini ileri yaşlarda yaşayan anne adaylarının sayısında önemli artışlar gözlenmektedir. Kadınların eğitimlerini daha ileri aşamalara kadar götürmeleri ve iş yaşamında erkeklerle aynı alanlarda çalışmaları, etkin doğum kontrol yöntemlerinin geliştirilmesi ve infertilite tedavi yöntemlerinin ilerlemiş olması bu duruma önemli katkılarda bulunmaktadır.
İleri yaş anne adaylarının karşılaşabilecekleri gebeliklerle ilgili problemler nelerdir?
Tıpta “ileri anne yaşı” terimi, 35 yaş ve sonrasında gebelik yaşayan anne adaylarını tarif etmek için kullanılmaktadır. 35 yaş sınırını geçtikten sonra yaşla doğrusal oranda bir artış olur. Dolayısıyla, anne yaşı arttıkça, risklerin görülme sıklığı da artar. Annede görülen risklerin artışı yaşın sayısal özelliğinden çok, annedeki kronik hastalıkların varlığı ya da yokluğuyla yakın ilişkidedir. Yaş ilerledikçe insanlarda diyabet ya da hipertansiyon gibi hastalıkların ortaya çıkma olasılığı artar. Kronik hastalığın vücuda verdiği zarar, hastalığın vücutta var olduğu süreyle direkt olarak ilişkilidir. Bu yüzden, kronik hastalığı olan kişinin gebe kalma yaşı geciktikçe, gebelik esnasında istenmeyen durumların ortaya çıkma olasılığı da artar.
İleri yaşta anne olmak isteyenlerin karşılaşabilecekleri riskler nelerdir?
Diğer yandan, annede altta yatan bu rahatsızlıkların olmadığı durumlarda dahi, artan biyolojik yaş nedeniyle gebelikte ilk kez ortaya çıkabilecek hipertansiyon, preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) ve gebelik diyabeti gibi problemlerin görülme sıklığı artış gösterir. 35 yaşın üzerindeki gebeliklerde kronik hipertansiyon erken yaştaki gebeliklere göre 2-4 kat daha sık gözlenir ve yaklaşık görülme oranı %10’dur. Özellikle uzun süreden beri varolan ve damarsal hasara yol açmış kronik hipertansiyon, hem anne adayı hem de bebek için tehlike oluşturabilir. Gebelik süresince hipertansiyon gebeliğe uygun ilaç tedavisiyle kontrol altına alınmaya çalışılır. Tansiyon kontrolünün sağlandığı gebeliklerde, gebelikle ilgili sonuçlar sağlıklı gebelere benzer şekilde gerçekleşir. Kronik hipertansiyonu veya gebeliğe bağlı hipertansiyonu olan gebelerde ortaya çıkabilecek en önemli risk, preeklampsi yani gebelik zehirlenmesidir.
Preeklampside, hipertansiyona eşlik eden böbrek, karaciğer ve beyin gibi hayati organlarda önemli hasarlar meydana gelir. Bu nedenle, preeklampsi oluşması durumunda acilen gebelik haftasına bakılmaksızın doğum yapılması anne sağlığı için gereklidir. Preeklampsi, doktorlar tarafından tedavi amacıyla gerçekleştirilen erken doğum nedenlerinin başında gelmektedir. Ancak, preeklampsiyi önlemek için çok basit fakat çok da etkin bir tedavi bulunmaktadır. Altta yatan risk faktörleri ve kronik hipertansiyonu olan gebelerde 16. gebelik haftasından önce düşük doz asetilsalisilik asit yani aspirin tedavisiyle bu önemli komplikasyonun ortaya çıkma olasılığı yaklaşık %90 oranında azaltılabilmektedir.
Diğer yandan, yaşla beraber Tip 2 diyabet sıklığı da artar. Buna bağlı olarak ileri yaşlardaki gebeliklerde Tip 2 diyabet ve hastalığa bağlı istenmeyen durumların görülme sıklığında genç yaştaki gebelere göre 2-3 kat artış gözlenir. Gestasyonel diyabet de (gebelik esnasında ortaya çıkan diyabet) ileri yaşlardaki gebeliklerde yaşla doğru orantılı olarak artan sıklıkta gözlenir.
İleri yaşta hamile kalan anne adayları bu süreçte nelere dikkat etmeli?
Yaşla beraber artan diğer hastalıklar; kalp ve damar hastalıkları, nörolojik hastalıklar, böbrek, karaciğer, akciğer ve bağ dokusu hastalıkları ile kanserlerdir. İleri yaşlardaki gebeliklerde bu hastalıkların varlığı gebeliğin seyrini olumsuz yönde etkileyebilir. Derin ven trombozu, akciğer ödemi gibi anne hayatını tehdit eden durumlar da, özellikle kronik hastalığı bulunan ileri yaştaki anne adaylarında daha sık gözlenir.
İleri yaş gebeliklerinde bebekte sağlık problemleri görülür mü?
İleri yaşlardaki anne adaylarında bebeğin sağlığı ve gebelikle ilgili istenmeyen durumlara göz atacak olursak; başta bebekte ortaya çıkabilecek Down sendromu gibi kromozomal anomaliler gelmektedir. Bu tip genetik rahatsızlıkların ortaya çıkma olasılığı yaşla direkt ilişki göstermektedir. Ancak, kullanılabilecek biyokimyasal ve ultrasonografik taramayla Non-Invaziv Prenatal Test (NIPT) gibi anne kanında çalışılabilecek genetik testlerle bu hastalıklar %99’a varan doğruluk oranlarında taranabilmektedir. Bahsedilen tarama testlerinde artan risk saptanması veya ultrasonografide bebeğe ait fiziksel bir problem görülmesi durumunda invaziv testlerle tanıya gidilebilmektedir. Sorun saptanması durumunda ise, ailenin isteği ve onayı olması durumunda gebeliğin sonlandırılma seçeneği mevcuttur.
İleri yaşlardaki anne adaylarında gebelikle ilgili istenmeyen diğer durumlar nedir?
- Düşük,
- Gelişim kısıtlılığı,
- Erken doğum ve doğum öncesi kanama,
- Annenin hastaneye yatma gerekliliği ile
- Anne-bebek ölümleridir.
35 yaş üstü gebelerde daha genç olanlara göre yaklaşık 4 kat artmış bir düşük riski söz konusudur. Bunun en önemli nedeni, gebelik ürününde kromozomal anomali olma olasılığının yaşla birlikte artmasıdır. Yaş, hem kendiliğinden ortaya çıkan erken doğum eylemi ve erken doğum için bir risk faktörü hem de anne hayatını tehdit eden durumların varlığı nedeniyle, yapılan indüksiyon (doğum eyleminin doktor tarafından başlatılması) için önemli bir risk faktörüdür. Bu yüzden, erken doğum ileri yaşlardaki gebeliklerde 4 kat daha sık gözlenir.
İleri yaşlardaki gebeliklerde intrauterin gelişme kısıtlılığı ortaya çıkma riski de 2-3 kat daha yüksektir. Özellikle hipertansiyon ve/veya diyabeti olan anne adaylarında gelişme kısıtlılığının gelişme riski yükselir. Diğer yandan, ileri yaştaki gebeliklerde “plasenta previa” yani plasentanın rahim ağzına yakın yerleşme durumu ve “dekolman plasenta” yani plasentanın bebek doğumundan önce yerinden ayrılması ihtimalleri artar. Bu plasenta problemlerine bağlı özellikle gebeliğin geç dönemlerinde kanama ortaya çıkma riski de artmıştır.
İleri yaş gebeliklerinde doğum eylemiyle ilgili sorunların yaşanma olasılığı da artış gösterir. Özellikle ilk gebeliğini yaşayan ileri yaştaki anne adaylarında, doğum eyleminin tüm evreleri daha uzun sürer. İri bebek taşıyan bir anne adayının bebeğinde doğum esnasında omuz takılması ortaya çıkabilir. Yukarıda sayılan tüm nedenler, anne hayatı ya da bebek hayatının tehlikede olması nedeniyle ileri yaşlardaki gebeliklerde sezaryenle doğum oranının yaklaşık 2 kat artmasına neden olur.
Gebelik, doğum ya da lohusalıkta anne ölümü günümüzde tıp bilimi ve tıp teknolojisinin gelişmesiyle her geçen gün azalsa da, ileri yaş gebeliklerinde gebeliğe bağlı ya da annenin gebeliğe taşıdığı hastalıkların kötü seyir göstermesi neticesinde, anne adayının doğum eyleminde ya da lohusalıkta ölme olasılığı genç yaş gebeliklere göre 4 kat daha fazladır.
Özetle, ileri yaştaki gebeliklerin önemli riskler taşımasına karşılık, bu risklere yönelik genel olarak alınabilecek tedbirler mevcuttur. Gebeliğin önceden planlanması, varsa kronik hastalıkların gebe kalınmadan önce tıbbi açıdan mümkün olan en iyi duruma getirilmesi, gebelik süresince hastalıkla ilgili branş doktoru, kadın-doğum doktoru ile perinatoloji uzman doktorunun işbirliğiyle ve gebelikte ileri yaşa bağlı ortaya çıkabilecek komplikasyonların erken fark edilip tedavi edilmesiyle, bu riskli gebelik grubundaki kadınların mümkün olan en sağlıklı şekilde gebeliği tamamlamaları sağlanabilir.
İleri yaşta hamile kalmak için neler yapılmalı? İleri yaşlarda nasıl hamile kalınır? İleri yaşta oluşan gebelikte doğurganlık zamanında ne gibi değişiklikler olur?
Doğurganlık yaşla değişmektedir. Ergenliği takip eden dönemde kadınlar doğurgan hale gelirler. Genellikle üretkenlik potansiyeli yaş ilerledikçe azalmaktadır ve doğurganlığın da menopozun 5 ila 10 sene öncesinde bitmesi beklenmektedir. Yaşa bağlı doğurganlık kaybının en önemli nedeni, yumurtanın hem kalitesi hem de miktarının giderek azalmasıdır. Overlerdeki yumurtaları içeren foliküllerin sayısının azalması olayına “yumurtalık rezerv kaybı” adı verilir.
Azalan yumurtalık rezervleri genellikle yaşa bağlıdır ve doğal yumurta kaybı ve kalan yumurtaların da kalitesinin azalması sonucunda oluşur. Yine de, genç kadınlarda da sigaraya, aile geçmişinde erken menopoza veya yumurtalık operasyonlarına bağlı olarak düşük yumurtalık rezervleri gözlenebilir. Risk faktörüne sahip olmayan genç kadınlarda da düşük rezervler görülebileceğini vurgulamak önemlidir.
Bir kadının doğurganlığının en iyi olduğu dönem 20‘li yaşlarıdır. 30’lu yaşlarda doğurganlık giderek azalmaktadır, özellikle 35 yaşından sonra ciddi bir azalma gözlenir. Sağlıklı, doğurgan 30 yaşındaki bir kadın, denediği her ayda %20 hamile kalma şansına sahiptir. 40 yaşına gelindiğinde bu oran döngü başına %5’ten daha azdır. Bu gibi nedenlerden dolayı, gebe kalmak için en ideal dönemin 20’li-30’lu yaşlar olduğu konusunda halk bilinçlendirilmelidir.
Gebelik planlarının özellikle 40’lı yaşlara bırakılması ihtimal kapsamında olduğunda, kadınların yumurtalarının yumurtalık rezervleri daha da azalmadan dondurulabileceği kadın-doğum uzmanları tarafından kadınlara anlatılmalı ve önerilmelidir. Böyle bir fırsatı kullanmamış veya kullanamamış kadınlarda 35 yaşını geçtikten sonra doğal yollarla 6 ay içinde gebelik oluşmuyorsa, çiftin infertilite yani kısırlık yönünden araştırılmasına başlanmalıdır. Kısırlığın nedeni belirlenebildiği taktirde, nedene yönelik özel bir tedaviye başlanabilmektedir.